Tezin Türü: Doktora
Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Türkiye
Tezin Onay Tarihi: 2011
Tezin Dili: Türkçe
Öğrenci: Levent Ersin Orallı
Özet:
Egemenlik kavramı uluslararası ilişkiler, kamu hukuku ve siyaset biliminin üzerinde en çok durulan ve tartışmalara sıklıkla konu olan konularının başında gelmektedir. Egemenlikle ilgili genel kabul görmüş bir tanım elde etmenin zorluğunun yanında, kavram tarihsel süreç içerisinde tanımsal farklılıkları bünyesinde barındırmıştır. Bugünün dünyasındaki egemenlik anlayışı, genel olarak, bir devletin ülke toprakları üzerinde yönetme yetkisini kullanma hakkını işaret etmektedir. Bu kavramın hukuksal bir anlamı olduğu kadar siyasi bir anlamı da mevcuttur ve bu iki anlam iç içe geçmiş durumdadır. Egemenlik devletin gücünü nitelemektedir ki, devletler arasında işbirliği sahaları artıkça egemenliğin görünümü ve kapsamı yeniden gündeme gelmektedir.Devletlerarasında işbirliği mekanizmalarının eriştiği derinlik, geleneksel egemenlik algılarını dönüştürmekte ve egemenliğe dair temel verilerin sorgulanması bir zorunluluk haline gelmektedir. Ülkeler arasındaki ekonomik, sosyal ve siyasal ilişkilerin gelişmesi, farklı toplum ve kültürlerin inanç ve beklentilerinin daha iyi tanınması, uluslar arası ilişkilerin yoğunlaşması gibi birbirleriyle bağlantılı konuları içeren küreselleşme süreci, ulus devlet yapısı içindeki siyasi iktidarın etkinliğini azaltmaktadır. Hükümetler; ekonomik nesnelerin, teknolojik yeniliklerin, bilgi ve fikirlerin akışını kontrolde tekel noktasından uzaklaşmakta ve devletlerin müstakil olarak bir hukuk sistemini inşa etme erki zayıflamaktadır.Küreselleşme olgusu, devletlerin uluslararası ve ulus-üstü düzeyde ortak çıkarlarını gözeten ve koruyan örgütlenmelere katılımlarını ön plâna çıkarmaktadır.Gelinen nokta itibariyle dünyada devlet egemenliğinin kurulu modelleri ve uygulamalarına meydan okuyan pek çok aktör bulunmaktadır. Bu paralelde önce evrensel uluslararası örgütlenmeler ardında da Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi uluslarüstü yapılanmalar egemenliğin dönüşümünde rol oynamaktadır. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği örgütlenmeleri, gerek hedefleri gerekse bu hedeflere ulaşma doğrultusunda oluşturulan teşkilâtlanma yapısıyla diğer uluslar arası örgütlenmelerde kaydedilmeyen sui generis uluslararası yapılanmalardır.Özellikle İkinci Dünya Savaşının ardından güvenliğe dayalı işbirliği mekanizmalarına yönelen ilgiyle birlikte, devlet egemenliği sorgulanmaya başlanmış; ortaya çıkan yoğun çatışma sürecinin işaret ettiği şekilde mutlak bir egemenlik anlayışının kişi hak ve özgürlüklerinin ihlaline sebep olabileceği fikri ön plana çıkmıştır. Bu noktada mutlak egemenlik anlayışı uluslararası kuruluşların etki sahası ve temel insan hakları paydaları nispetinde sınırlanmakta ve bir dönüşüm sürecine şahitlik etmektedir.