Membranöz glomerülonefritli hastalarda klinik seyir, laboratuvar ve prognostik faktörlerin değerlendirilmesi


Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2016

Öğrenci: MURAT ÖZDAĞ

Danışman: YASEMİN ERTEN

Özet:

Membranöz nefropati, yetişkinlerde nefrotik sendromun en sık rastlanan sebeplerinden birisi olup, hastalarının üçte birinde spontan remisyon gözlenirken, uzun dönemde (5-15 yıl içinde) hastaların %40 -50'sinde son dönem böbrek yetmezliği gelişir. Membranöz nefropati sıklıkla idiyopatik(%75) olmakla beraber, vakaların %25'inde ise malignensi, enfeksiyonlar, ilaçlar, romatolojik bozukluklara ikincil gelişebilmektedir. Çalışmamıza Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Nefroloji Bilim Dalında 2008 ile 2015 yılları arasındaki sürede böbrek biyopsileri ile tanı alan araştırmaya dahil edilme kriterlerini taşıyan 74 membranöz nefropati hastası dahil edildi. Hastaların 40'ı erkek(%54,1), 34'ü ise kadın(%45,9) olup, erkek/kadın oranı 1,2 olarak bulundu. Hastaların yaşları 23-75 arasında olup, yaş ortalaması 47,6±14 olarak bulundu. Vakaların 60'ı(%81) birincil membranöz nefropati, 14'ü(%19) ise ikincil membranöz nefropati olarak değerlendirmiş olup, ikincil nedenler arasında 8 hastada(%57) malignite saptanmış, literatürün aksine hematolojik maligniteler daha sık görülmüştür. KDIGO kılavuzunda da belirtildiği gibi orta ve yüksek risk grubu hastalara immünsüpresif tedavi verilmiş, düşük risk grubundaki hastalar sadece konservatif tedavi ile takip edilmiş olup, toplam 74 hastanın 56'sında(%75,7) literatürle benzer oranlarda remisyon sağlanmıştır. İmmünsüpresif tedavi olarak kortikosteroid ve siklosporin kullanımının etkin olduğu görülmekte olup, dirençli vakalarda rituksimab tercih edilebilir. Hastaların ortalama immünsüpresif tedavi alma süreleri 12±6 ay olup, tüm hastaların ortalama takip süresi 4±2 yıldır. Kadın cinsiyet, genç yaş, başlangıçta düşük serum kreatinin değerleri, başlangıçta yüksek glomerüler filtrasyon hızı, başlangıçta düşük proteinüri düzeyleri literatürle benzer olarak iyi prognostik faktörler olarak değerlendirilmiştir.