Tükürük bezi tümörlerinin immünhistokimyasal sınıflandırması ve farklı immünhistokimyasal ve moleküler fenotipe sahip patolojisi aynı tümörlerde prognozun karşılaştırılması


Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2019

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: MEHMET GÖCEK

Eş Danışman: UTKU AYDİL, YUSUF KIZIL

Özet:

Tükürük bezi tümörleri nispeten nadir görülen tümörlerdir ve tüm baş boyun bölgesi tümörlerinin yaklaşık %3-4’ünü oluşturur. Tümörler morfolojik olarak çok sayıda çeşitlilik göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2017 yılında yaptığı histolojik sınıflandırmaya göre 36 adet epitelyal tükürük bezi tümörü tanımlanmıştır. Farklı biyolojik davranışa sahip bu tümörlerdeki histolojik benzerlikler tanısal güçlükler yaratmaktadır. Bu durum patologları, İHK’sal ve moleküler yeni tanısal yöntemler kullanmaya yöneltmektedir. İHK’sal belirteçler tükürük bezine ait hücre gruplarının tanımlanmasını ve tükürük bezi tümörlerinin sınıflandırılmasını kolaylaştırmaktadır. Meme kanserleri, günümüzde östrojen reseptörü, progesteron reseptörü, HER2 ve diğer belirteçlerin ekspresyonuna göre gruplandırılmakadır. Meme kanserlerindeki bu yeni sınıflama tanı koymada, prognoz tahmininde ve tedavi yönetiminde yenilikler getirmiştir. Bizim çalışmamızdaki amaçlarımız, tükürük bezi tümörlerinin İHK’sal ve moleküler fenotiplerini ortaya koymak ve malign tükürük bezi tümörlerinde Ki-67, p53 ve C-kit ekspresyonunun prognoza etkisini belirlemektir. Bu amaçlarla çalışmamızda 57 tükürük bezi tümörü olgusunda androjen reseptörü, C-kit (CD117), HER2 (C-erb-B2), östrojen reseptörü, sitokeratin 7, sitokeratin 5/6, sitokeratin 14, vimentin, p53 ve Ki67 ekspresyonu İHK’sal yöntem ile değerlendirildi. Çalışmamızda, 9 farklı tümör grubunda yukarda belirtilen 10 immünhistokimyasal belirteç değerlendirildi. Literatür incelendiğinde bu kadar fazla belirteç ve tümör grubunun yer aldığı başka bir çalışmamya rastlanmamıştır. 82 Tükürük bezi tümörlerinin immünfenotipini ortaya koymayı hedeflediğimiz çalışmamız bu açıdan önemlidir. MEK’te Ki-67 proliferasyon yüzdesinin prognoz belirteci olarak kullanılabileceği tespit edilmiştir. (p<0.05) AKK’lerde de Ki-67 proliferasyon yüzdesinin yaşayan ve ex olan olgu grupları arasında farklı olmasına rağmen bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görülmüştür. Bu sonucun vaka sayısındaki azlığa bağlı olduğu düşünülmektedir. Rekürren pleomorfik adenomlu 3 hastanın 2’sinde p53 pozitifliği saptanmıştır. p53 pozitifliğinin pleomorfik adenomların rekürrensine sebep olabileceği düşünülmüştür. Duktus karsinomlarındaki yüksek AR boyanma yüzdesi dikkat çekicidir. Literatürdeki diğer çalışmalar da değerlendirildiğinde duktus karsinomlarının tedavisinde AR blokajının ilerleyen yıllarda kullanımının artabileceği düşünülmektedir. Duktus karsinomlarında güçlü HER2 pozitifliği tedavide trastuzumab seçeneğini gündeme getirmektedir. AR ve HER2’nin, KXPA’lı hastalarda da pozitif olduğu izlenmiştir. Bu durum, KXPA’nın benign komponenti olan pleomorfik adenom ve olası malign komponenti olan duktus karsinomu varlığına bağlı olabilir. Bununla birlikte vaka sunumu şeklinde yayınlanan bazı çalışmalarda trastuzumabın metastatik KXPA’lı hastalarda da kullanılabileceği bildirilmiştir.