ANTİPSİKOTİKLERE BAĞLI HİPERPROLAKTİNEMİ SAPTANAN ŞİZOFRENİ HASTALARINDA; EK OLARAK VE SADECE ARİPİPRAZOLE GEÇİLEREK TEDAVİ SONRASI PROLAKTİN DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ


Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2009

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: TAYYİBE ARSLAN

Danışman: SELÇUK CANDANSAYAR

Özet:

Antipsikotik ilaçlar şizofreni hastalığının tedavisinin esasını oluşturur. Antipsikotiklere bağlı en sık ve önemli endokrin yan etkilerden biri hiperprolaktinemidir. Gerek tipik gerekse çoğu atipik antipsikotikler dopamin D2 reseptör blokajı yaparak hiperolaktinemiye neden olurlar. Çoğu yan etkiler gibi hiperprolaktinemi de; hasta değerlendirmelerinde genellikle önemsenmez, takibi de yapılmaz. Oysa hiperprolaktinemi akut dönemde galaktore, amonere, jinekomasti, infertilite, cinsel işlev bozukluğu gibi belirtilere; uzun dönemde osteporoz-osteopeni, pituiter tümor, meme ve endometrium kanseri gibi ciddi hastalıklara yol açabilir. Hiperprolaktinemiye bağlı gelişen fiziksel ve emosyonel istenmeyen belirtiler; bedensel ve ruhsal sağlığın bozulmasına yol açtığı gibi hastaların tedavi sürecini olumsuz yönde etkileyen uyum sorunlarına neden olabilir. Saptandığında tedavi ve takibi gereklidir. Hiperprolaktinemi durumlarında makroprolaktin düzeyine de bakılması gerekir. Çünkü antipsikotik kullanımında da görülen, çoğu araştırmacıya göre biyolojik aktiviteye sahip olmadığından ileri tetkik ve tedaviyi gerektirmeyen bir durumdur. Bu araştırmada antipsikotiklere bağlı hiperprolaktinemi saptanan şizofreni hastalarında parsiyel agonistik etki mekanizmasıyla prolaktin düzeylerini düşürdüğü iddia edilen aripiprazol, hem idame tedaviye ek olarak hem de idame tedaviden geçiş yapılıp tek olarak kullanılmıştır. Prolaktin düzeyleri ve psikopatoloji takibi yanında bu hastalarda makroprolaktin sıklığı ve hiperprolaktinemi belirtileriyle ilişkisinin olup olmadığı da araştırılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre; tek kullanılan grupta artmış prolaktin seviyelerinde anlamlı derecede düşüş görülürken, kombine kullanılan grupta anlamlı düşüş olmadığı hala prolaktin seviyelerinin yüksek seyrettiği bulunmuştur. Tek kullanılan grupta psikopatolojide olumlu yönde anlamlı bir değişiklik olmazken, kombine grupta düzelme yönünde hafif bir değişikliğin olduğu bulunmuştur. Ayrıca 4 hastada makroprolaktin saptanmış, makroprolaktinemi ile hiperprolaktinemi belirtileri arasında ilişki bulunmamıştır. Bulgularımız; hiperprolaktinemili hastalarda sadece aripiprazol tedavisine geçişin psikopatolojiye etkisi olmaksızın prolaktin düzeylerinin düşmesinde etkili olabileceğini, kombine kullanımın ise prolaktin düzeylerine etkisi olmaksızın psikopatolojide hafif düzelme yapabileceğini, hiperprolaktinemisi olan hastalarda makroprolaktinemi de olabileceğini ancak hiperprolaktinemi belirtileriyle ilişkisinin olmayabileceğini göstermektedir.