XIV ULUSLARARASI TÜRK OMURGA KONGRESİ, İzmir, Turkey, 25 - 27 May 2022, pp.1-2
Giriş: Dev hücreli tümör (DHT), en sık uzun kemiklerde
görülen lokal agresif benign tümördür. Omurgada DHT'lerin
%10'dan azı sakrumun üzerinde oluşur ve lomber omurgayı
tutan vakalar literatürde rölativ olarak az
bildirilmektedir. DHT’ün yumuşak doku invazyonu nadirdir.
24 yaşındaki kadın hastada yaklaşık 3 aydır bel ağrısı ve
sağ radikülopatik uyluk ağrısı ile ortaya çıkan büyük
yumuşak doku komponenti olan L1 vertebrada DHT olgusun
sunuyoruz. Hastada nörolojik defisit yoktu.
Radyografilerinde L1 vertebra gövdesinin sağ yarısında
daha belirgin olmak üzere, sağda pedikül ve transvers
proçese uzanan litik lezyon saptandı. 2 ay sonra sonra
çekilen MR görüntülemede; kitlenin boyut artışı gösterdiği
ve sağ psoas kasına uzanan yumuşak doku içeriğinin
geliştiği dikkati çekti. Tanı için tru-cut biyopsi yapıldı ve
patoloji tanısı DHT ile uyumlu olarak değerlendirildi.
Hastaya L1 vertebra spondilektomi ve pedikül vidası/mesh
cage ile T1–L3 enstrümantasyon yapıldı. Postop
denosumab tedavisi uygulandı. Eksize edilen kemik ve
yumuşak dokuların histopatoloji sonucu da DHT ile uyumlu
olarak değerlendirildi. Sonuç olarak, lumbar vertebrada
yumuşak doku komponenti olan destrüktif lezyonların ayırıcı
tanısında DHT akla gelmelidir.
Olgu: Yaklaşık 4 aydır giderek artan bel ve sağ uyluğa
yayılan radiküler ağrı öyküsü olan 24 yaşındaki kadın hasta
ortopedi polikliniğine başvurdu. Hastada ateş, travma, kilo
kaybı ve geçirilmiş enfeksiyon öyküsü yoktu. Hastanın fizik
muayenesinde lomber bölgede palpasyonla ağrı ve
hassasiyet mevcuttu. Bel hareketleri ağrılı ve kısıtlı idi.
Nörolojik muayenesinde patolojik bulguya saptanmadı.
Laboratuvar testleri normal sınırlarda idi. Hastanın iki ay
önce dış merkezde çektirdiği radyografilerde L1 vertebra
korpusunda ekspansil litik lezyon izlendi (Resim 1); . Daha
ayrıntılı değerlendirmek için lomber vertebra BT tetkiki
istendi. BT’de sağ yarıda ağırlıklı olmak üzere vertebra
korpusunu büyük ölçüde içine alan, sağda pedikül ve
transvers prosese uzanan ekpansil litik lezyon izlendi.
Lezyonun anterior epidural yağ mesafesini dolduran ve
sağda paravertebral alana uzanan yumuşak doku
komponenti bulunmaktaydı. Spinal kanalı daha iyi
değerlendirmek için lomber vertebra MR tetkiki istendi.
Lomber vertebra MR’da; lezyonun T2A’da milimetrik kistik
alanlar içeren heterojen solid yapıda olduğu, T1A’da hipoorta sinyalli özelliği ve T1A postkontrast kesitlerde yoğun
kontrastladığı dikkati çekti. Kitle lezyonunun anterior
epidural yağ mesafesini dolduran yumuşak doku
komponentinin tekal keseyi ve sağda sinir köklerini
basıladığı izlendi. Lezyonun sağda paravertebral alana ve
psoas kası içine uzanan geniş yumuşak doku komponenti
bulunmaktaydı. Tanıyı doğrulamak için hastaya tru-cut
biyopsi yapıldı. Biyopsi sonucu DHT ile uyumlu olarak
değerlendirildi (Resim 2) L1 vertebrada dev hücreli tümöre sekonder patolojik kırık
gelişmesi nedeniyle, hastaya öncelikle tümör eksizyonu ile
vertebra stabilizasyonu planlandı ve denosumab tedavisine
başlandı. Cerrahi girişim prone pozisyonda posterior
girişimle uygulandı. L1 vertebrayı ortalayarak T11 ve L3
vertebralar boyunca posteriordan long insizyonla girildi.
Cerrahi sahanın açılımında supraspinoz ve interspinoz
ligamanlar, kraniyal ve kaudaldaki faset eklem kapsülleri
korunarak omurga ortaya konuldu. Serbest el tekniği ile T11,
T12, L2 ve L3 vertebraya pedikül vidaları yerleştirildi. Daha
sonra L1 vertebra ile psoas kası içindeki tümöre
spondilektomi ile geniş rezeksiyon ve mesh cage ile
rekonstrüksiyon uygulandı. Çıkartılan tümör materyalleri
histopatolojik incelemeye gönderildi. Ameliyat sonrasında
hastada nörolojik arazı görülmedi. Hastaya ayda bir
denosumab 120 mg tedavisine başladık Tartışma ve sonuç: Genellikle omurganın DHT’lerinin
ayırıcı tanısında omurganın anevrizmal kemik kisti,
osteoblastom ve plazmasitomun dışlanması önerilmektedir
(1,2). Sunulan olguda klinik ve radyolojik olarak omurganın
spesifik enfeksiyonuyla uyumluydu. Bu nedenle ayırıcı
tanıda omurganın spesifik enfeksiyonu tüberküloz
spondilodiskitin de dışlanması gerektiğini düşünüyoruz.
Sunulan olguda tüberküloz spondilodiskitin karakteristik
klinik özelliklerine benzer şekilde sırt bölgesinde lokal ağrı,
hassasiyet, paraspinal kaslarda spazmı ile birlikte sırt
bölgede belirgin gibbus deformitesi vardı. Radyolojik
olarak vertebra gövdesinde çökme, lokal kifotik deformite
ve psoas apsesine benzer görünüm mevcuttu (25,26).
Omuraga DHT tanısı için doku biyopsisi altın standarttır.
Genellikle omurganın DHT’lerin ayırıcı tanısında
omurgadaki yerleşim yeri ve radyolojik görünümü
nedeniyle omurganın anevrizmal kemik kisti, osteoblastom
ve plazmasitomun dışlanması önerilmektedir. Ancak bizim
olguda olduğu gibi omurganın DHT’lerin atipik davranışları
nedeniyle ayırıcı tanıda omurganın spesifik
enfeksiyonlarının da dışlanması gerektiğini düşünüyoruz.