“Çok Eski Düş” İsimli Küçürek Öykü Bağlamında Bireyin Kendini ve İnsanlığı Seçme Sorunu


Creative Commons License

Keskin F.

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, cilt.8, sa.8, ss.779-785, 2013 (Hakemli Dergi)

Özet

Küçürek öykü türünün örneklerine çok eski zamanlardan beri rastlamak mümkündür. Bununla birlikte küçürek öykü, gerek dünya gerekse Türk edebiyatı içerisinde geniş kitleler tarafından yeni keşfedilen ve modern zamanların giderek yaygınlaşan bir anlatı türü olarak karşımıza çıkar. Modern insanın hayatın mekanik işleyişi içindeki bunalmışlığı ve varoluşsal düzeydeki kaygıları, küçürek öykü türüyle bir araya gelerek çağın ruhunu yansıtan anlatılara bürünmüştür. Michel Leiris’in “Çok Eski Düş” isimli küçürek öyküsü, yeryüzünde giderek bencilleşen, yalnızlaşan ve bunalan insanın içinde bulunduğu açmazı felsefi düzeyde bir duyuşla ortaya koymaktadır. İncelememize konu olan küçürek öykü ile Varoluşçu düşünce arasında; kişisel tercihleri çevresel ve genetik faktörlere göre önemli kılarak öne çıkarma, bireye toplumsal görevler atfetme ve ezelden ebede uzanan kötülükler karşısında iyiliği amaçlayan aksiyonu teşvik etme noktalarında büyük paralellikler söz konusudur. Bu bakımdan biz bu çalışmamızda “Çok Eski Düş” isimli küçürek öyküyü Varoluşçuluk düşüncesi çerçevesinde tahlil etmeye çalışacağız. Varoluşçu felsefede birey, kendisini seçer ve nasıl bir insan olacağına kendi iradesiyle karar verir. Bununla birlikte bireyin sorumluluğu kendini seçmekten ibaret değildir. Kendini seçen birey, bu seçimiyle bir tavır ve duruş oluşturarak bütün insanlığın da kendisi gibi olması gerektiğini beyan etmiş olur. İncelememize konu olan küçürek öyküde ise tersten bir yaklaşımla; seçim yapmaya muktedir olamayan kalabalıkların, sessizce izledikleri kıyımların nesnesi haline gelme süreci ele alınmaktadır. Zira; hayatın ve zalimlerin kötülükleri karşısında sessiz kalmak, kötülüklerin büyümesine ve bütün evreni kaplamasına yol açar.

The first examples of short stories can be traced back to ancient times. Since then mankind has been creating various sorts of short short stories. Nevertheless, the discovery of this genre in both Turkish and World Literature by wide audiences has been relatively new. The genre owes its increasing popularity as a narrative style to the modern times. The weariness and boredom of the modern man in the mechanical functioning of everyday life and the anxiety of mankind on the existential level has found its voice in the genre of short short story, and short short stories have become a medium of narrative that reflected the zeitgeist of the modern times. Imbued with a sensitivity on a philosophical level, “A Very Ancient Dream”, a short short story written by Michel Leiris, reveals the dilemma of the modern man who has gradually been selfish, isolated and emotionally suffocated. The story touches upon several elements of the existentialist philosophy such as prioritizing individual choices based on innate and environmental factors, assigning social roles to the individual, and promoting actions directed towards good in the face of eternal evils. Therefore, this article aims to analyse the short story of “A Very Ancient Dream” in the context of existentialist philosophy. In the existentialist philosophy, the individual selects himself (self-selection) and decides upon what kind of a man he will be with his own willpower. The individual who realizes this self-selection forms his conduct and stance, and thus declares his will to see all humanity choosing this self-defined construct. The short short story subjected to our analysis, on the contrary, traces the course of the masses who cannot make their own choices in the process of becoming victims of the massacres that they quietly watch. This counter-approach aims to show that by not reacting against the evils of life and the evil people, mankind helps evils to accumulate and cover the whole universe in the final analysis.