Signs of the World Interculturality & Globalization, International Association of Semiotic Studies, 8th Congress (AIS/IASS), Lyon, Fransa, 7 - 12 Temmuz 2004, ss.409
REPRESENTATION OF TRADITIONAL ARCHITECTURAL
SPACES ON POPULAR IMAGINATIONS
Assoc. Prof. Dr.
Hale Kunucen (Communication Sciences, Ph.D)
Gazi University, Faculty of Communication Sciences.
Assoc. Prof.
Dr. Nur Caglar. (Architect, Ph.D)
Assist. Prof.
Dr. Zeynep Uludag. (Architect, Ph.D)
Department of Architecture.
All types of
narration signify a process of communication. The art of cinema, which finds
its verbal and visual expression in moving images, is definitely a narration.
The aim of such a narration in cinema or television is not a direct reflection
of the images but reflection of a new medium with these images. The reflected
reality in these images is both the reality of the object itself and also its
representation (model).
The vision
reflected on the screen is composed of several elements that create this
vision. The reflection of real images via a viewing camera is an objective
process and in this process the final vision can easily be far away from
objectivity. Because all images taken into a camera used by humans, they become
the reflection of a specific view, understanding and interpretation. In this sense, the objective reality faces a
process of interpretation. This is the
character of visions: to reflect both real images, pure reality and also to
reflect an interpreted, subjective reality at the same time.
According to
Roland Barthes, one of the most discussed concepts in semiotics is the concept
of the signified, which reflects the
relation of a concept with the real world and culture. The
signified has never been a copy of the real object but an abstract vision
of it. This research aims to make an
evaluation of the process of interpretation and the effects of perception
during the representation and visualization of architectural spaces in
media. In that sense, the visual
analysis of a popular TV program in
Her çeşit anlatının temeli bir iletişim sürecidir. Hareketli
görüntüler aracılığıyla öyküler anlatan sinema sanatı da tam anlamıyla bir
anlatı, aktarımdır. Sinema ya da televizyonda asıl amaç görüntülerle bir
nesnenin yansıtılması değil, onu taşıyan bir durumda yeniden sunulmasıdır.
Çünkü görüntülerle yansıtılan gerçeklik hem nesnenin kendisi hem de bu nesnenin
bir örneğidir.
Beyaz perdeye/ekrana yansıyan görüntü, görüntüyü oluşturan
öğeler aracılığıyla oluşturulur. (Bu öğeler: çerçeveleme, görüntü düzenlemesi,
görüş noktası, kamera açısı, çekim ölçeği, aydınlatma, renk hareket, ses, optik
kuralar...) Görüntülerin bir kamera aracılığıyla dışımızdaki dünyayı bütün
gerçekliğiyle saptaması, nesnel bir işlemdir ve ortaya çıkan görüntüler
nesnellikten kolaylıkla ve kolayca uzaklaşabilir.
Çünkü kameraya insan eli değer değmez nesneler, varlıklar,
durumlar, bir görüşün, anlayışın yansımasına dönüşür. Dolayısıyla nesnel
gerçeklik bir yoruma uğrar. İşte görüntülerin hem çok gerçek, dolaysız, hem de
aldatıcı, değişik anlamlı olabilmesi durumu gerçek bir nesneye görüntüyü
oluşturan öğeler aracılığıyla katılan yoruma bağlıdır.
Roland Barths’a göre gösterge sürecinde en çok tartışılan
kavram da gösterilendir. Yani
kavramın, içeriğin gerçek dünya ile ve kültürle olan bağıdır. Gösterilen hiçbir
zaman dış dünyadaki nesnelerin birebir kopyası değil aksine oların
soyutlamasıdır. Bu çalışmada içinde yaşadığımız dış dünyanın (çevrenin)
özellikle mimarinin görüntüyü oluşturan öğeler aracılığıyla sunumunda nasıl
yoruma uğradığı ve dolayısıyla algılayışımıza etkileri üzerinde bir
değerlendirme yapılacaktır. Bu amaçla popüler bir TV dizisinde görüntü analizi
yapılarak Barths’ın gösterge sürecine dayanan bir çözümleme yaklaşımıyla
görüntülerle anlamın nasıl inşaa edildiği ortaya konulacaktır.