Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2024
2012 yılında
Almanya’nın Münih şehri Bavyera Milli Kütüphanesinde çalışırken burada bulunan
el yazmaları arasında Ahmed Yesevî’nin Divan-ı Hikmet’in bir nüshasına
rastladık. Yesevî’nin divanının bu nüshasından bilim dünyamızın haberi olup
olmadığını araştırdığımda karşıma ilgi çekici bir durum çıktı. Bilim dünyamızın
bu nüshadan haberi yoktu. Daha ilginci Afganistan’dan İsveç’e, Fransa’dan
İsrail’e, Rusya’ya eserin yüzlerce nüshasını tespit ettik. Bunlar bir araya
getirilip incelenmemişti. Artık bizim için çok uzun zaman gerektiren ve çok
masraflı bir çalışma alanı ortaya çıkmıştı: Nüshaların kopyalarını elde etmek,
okumak ve Ahmed Yesevî’yi tanıtabilmek için bütün eserlerini değerlendirmek.
Nüshaların kopyaları toplandıkça tespit edilen hikmet sayısı 3-5 artmakta idi.
Ahmed Yesevî’nin
Divan-ı Hikmet nüshalarını araştırırken onunla ilgili başka eserler de çıktı
karşımıza. Böylece bir Ahmed Yesevî Külliyatı hazırlamak zorunluluğu
kendiliğinden oluştu. Fakat yüzlerce nüshanın kopyası için ekonomik sorunlar
çıkınca süreci zamana yaymak zorunda kaldık. Ancak şimdiye kadar elde ettiğimiz
en eski ve en güzel nüshayı esas alarak herkesin, Ahmed Yesevî ve onun
dünyasını anlayabilmesi için Divan-ı Hikmet’i yayımlamaya karar verdik.
Ahmed Yesevî,
İslamiyeti kabul etmiş Türk Dünyası’nın manevî önderidir. O, İslamiyeti
doğrudan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in hadislerine dayanarak yorumlamış,
Türk ulusunun daha iyi anlaması için Türkçeye çevirmiştir. Konu ile ilgili
olarak önce öğrencilerini eğitmiş, öğrencilerinin Türk dünyasının dört bir
yanına dağılması ile onun fikirleri Türk dünyasına yayılmıştır. Böylece Türk
ulusu kaynağı Kur’an-ı Kerim ve hadisler olan din anlayışını doğru kaynaktan ve
doğru kişiden öğrenmiştir.
Ahmed Yesevî’nin
yaşadığı dönemde kâğıt ve yazı malzemeleri son derece kıt idi. Okuma yazma
oranı bilinmemekle birlikte son derece düşük olduğu açıktır. Bu durumda doğru
bilgi Türkler arasında nasıl yayılacaktı? Kulaktan kulağa yayılan bilgi bir
süre sonra değiştirilmekte, tanınmaz hale gelmektedir. İşte burada imdada
ölçülü yazı, nazım yetişmiştir.
Yesevî bütün
düşüncelerini ölçülü yazı olan manzumelerle (dörtlük veya beyitlerle)
söylemiştir. Çünkü manzume ezberde daha çok kalmakta, değişiklik ise zor
yapılmaktadır. Yani Ahmed Yesevî, Kur’an ve hadislerden aldığı bilgileri
manzumeler hâlinde ifade etmiş, adına da hikmet demiştir.
Hikmet nedir? Arapça
bir sözcük olan hikmete TDK Türkçe Sözlük’te şu karşılıklara yer verilmiştir: “1)
Tanrı'nın insanlar tarafından anlaşılamayan amacı; 2) Bir şeyin oluşundaki akıl
erdirilemeyen gizli sebep; 3) Hak ve hakikate uygun, kısa ve anlamlı söz; 4)
Öğüt verici söz”. Bütün bu bilgiler ve Ahmed Yesevî’nin sözlerini dikkate
aldığımızda hikmeti “Tanrı’nın insanlar tarafından
anlaşılamayan sırları, insanların anlamakta zorlandıkları varlıkların iç ve dış
özellikleri, herkesin bilmediği gizli gerçek ve nedenler hakkında bilgi veren
sözler ve öğütler” olarak tanımlayabiliriz.
Ahmed Yesevî,
Taşkent’in kuzeyinde kalan Türkistan bölgesinde Arapların silah zoruyla ve
savaş yoluyla yapamadıklarını barış ve tasavvuf yolu ile yapmıştır.
Yaklaşık 10 yıldır
yaptığımız çalışmalarda gördük ki Ahmed Yesevî ve hikmetleri hakkında pek çok değerli
yayın yapılmış. Fakat hikmetler herkesin anlayabileceği biçimde
aktarılmamıştır. Daha önce Türkiye Türkçesi veya diğer Türk lehçelerine yapılan
aktarmalarda, genellikle “sözcük değiştirerek yapılan aktarmalar” anlaşılmaktan
uzaktır. Aslında şunu da itiraf etmek gerekir ki konusu tasavvuf olan
manzumeleri anlatabilmek çok zor bir iştir.
Çalışmamız, şimdiye
kadar ulaşabildiğimiz en eski (1640 yılı), en kapsamlı ve en düzenli yazma olan
Milli Kütüphane “Adnan Ötüken nüshası” (06 hk 151) esas alınarak hazırlanmıştır.
Nüsha, son derece tertiplidir. Diğer bilinen nüshalarla karşılaştırıldığında en
eski nüshalardan biridir veya en eski nüshadır. Tek müstensih elinden çıkma
olup yazısı okunaklıdır. Arşivimizde bulunan yaklaşık 100 nüsha içerisinde en
dikkat çekenidir. İçerisinde 97 hikmet bulunmaktadır.
Biz ilk olarak Ahmed
Yesevî’yi Türk Dünyasına tanıtabilmek için; şimdilik tespit edilen en eski
(1640 yılı) ve en uygun olan Adnan Ötüken nüshasını seçtik. Çağatay Türkçesi
ile istinsah edilmiş (eserin aslı Karahanlı Türkçesi ya da Harezm Türkçesi ile
kaleme alınmış olmalıdır) bu nüshayı öncelikle transkripsiyon kurallarına göre
yeni yazıya aktardık. Daha sonra da hikmetleri, herkesin anlayabileceği biçimde
Türkiye Türkçesine aktardık. Aktarma sırasında Türkçe cümle kurallarına uymaya,
anlatılanları “standart cümle” hâline getirmeye dikkat ettik. Bu sırada -itiraf
etmek gerekirse- bazı cümleleri anlamakta ve aktarmakta zorluk yaşadık. Mümkün
olduğunca en yakın anlamı vermeye çalıştık. Son olarak da tam bir Divan-ı
Hikmet sözlüğü sayılabilecek bir sözlükçe hazırlayıp çalışmamızın sonuna
ekledik.
İlk kitabımızdan
itibaren tekrarladığımız beyanımıza bu çalışmada da yer vermek istiyoruz. Bu
çalışmaları hazırlarken gözden kaçmış ilmî ve teknik hatalarımızın bulunmaması
elbette mümkün değildir. Eksiklerimiz de kalmış olabilir. Hatalarımızın
düzeltilmesi ve eksiklerimizin tamamlanması için konuya daha vâkıf olanların ve
okuyucularımızın olumlu tenkidine muhtaç olduğumuzu belirtir, hatalarımızın iyi
niyetimize bağışlanmasını temenni ederiz.
Bu çalışma şimdiye kadar elde ettiğimiz bilgi
ve belgelerin toplamı olarak ortaya çıkmıştır. Bir ön çalışma olarak
değerlendirmekteyiz. Bundan böyle Divan-ı Hikmet ve Ahmed Yesevî ile ilgili
bulduğumuz bilgileri ekleyerek çalışmamızı daha da olgunlaştıracağımızı
belirtmek isteriz.
Eski yazılar yeni
yazıya aktarılırken Türk Dil Kurumu Çeviri yazı alfabesi, metinler Türkiye
Türkçesine aktarılırken Türk Dil Kurumu Yazım Kılavuzu esas alınmıştır.
Bu eser, uzun süren bir
dizi çalışmadan sonra hazırlanabilmiştir. Kaynak taraması ve temini uzun
yıllarımızı almıştır. Nüshaların yeni yazıya aktarılması ise başka bir
zorluklar zinciridir. Alan araştırmalarımız çok zor şartlar altında
gerçekleştirilmiştir.
Bu çalışma
gerçekleştirilirken çeşitli ölçülerde yardım aldığımızı belirtmek isterim.
Çağatay Türkçesi ile ilgili olan kısımların sıkıntılı bölümlerini değerli
meslektaşım Doç. Dr. Ümit Eker ile tartıştık. Kitabın Türkiye Türkçesi ile
ilgili bölümlerin tashihini vefakâr öğrencim Aslı Uysal yaptı. Ötüken
Neşriyat’ın değerli yöneticileri Ertuğrul Alpay ve Ayşegül Büşra Çalık bu
eserin hazırlanması sırasında benimle heyecanımı paylaştılar. Katkı sağlayan
herkese çok teşekkür ediyorum.
Bu çalışma, Gazi
Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından ID:
8746 SPD-2023-8746 nolu proje kapsamında kısmen desteklenmiştir.
Ankara/
Ümitköy, 10 Şubat 2024
Prof. Dr. Necati DEMİR