Social Sciences Studies Journal, cilt.6, sa.58, ss.977-989, 2020 (Hakemli Dergi)
Sanayileşmekte
olan toplumlarda ekonomik süreçler ile birlikte kırsaldan şehirlere
doğru göçler de artmıştır. Göç, yerleşme amacı ile yapılan yer
değiştirmesi olup genelde kırsaldan kente şeklindedir. Kentler, bu
süreçte ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi, teknik v.b. unsurları
bünyesinde barındıran değişim merkezleridir. Türk aile yapısı da köyden
kente doğru göçerken bu değişim sürecinden nasibini almıştır. Bu sürecin
en önemli yapı taşını ise kadın oluşturmaktadır. Eskinin geleneksel
geniş aile tipi günümüzde artık yerini çekirdek aileye bırakmıştır.
Kadın da ailenin reisi olan baba ile çocukları arasında bir köprü olarak
hem eşini hem de çocuklarını idare etmek gibi zor bir görevi de
üstlenmiştir. Geleneksel toplumlarda, erkeğin temel görevi sadece haneye
gelir getirmek iken kadın, hem ailenin ekonomisini düzenlemek, gelir
gider tablosunu denkleştirmek hem de evin ve çocukların bakımından
sorumlu olmaktadır. Köyden kente göçen bu kadınlar, bir yandan kendileri
için yepyeni bir dünya olan kente uyum sağlamaya çalışırlarken bir
yandan da göç sonrası ekonomik sıkıntıları aşmak içinde çaba
harcamaktadırlar. Sanayileşmenin ortaya çıkardığı göç olgusu yanında
yaşanan bu maddi sıkıntılar da kadının görevlerini zorlaştırmaktadır.
Bunun yanı sıra kadının alışkın olduğu köy kültürü ile içinde yaşadığı
kent kültürü arasında çelişkiler de kadını zora sokmaktadır. Berna
Türemen’in eserlerinde köylü kadının güzellik anlayışı ile kentli
kadının estetik kaygıları tek bir kadın vücudunda ortaya konmuştur.
Tarih boyunca da kadın anadır, doğurgandır anlayışı toplumlar tarafından
benimsenmiştir. Bu tarihsel anlayış Berna Türemen’in eserlerinde iri
yapılı kadınların bedenlerinde onların gücünün vurgulanmasını
hedeflemiştir. Ayrıca kadın doğurganlık ve yaratıcılık özelliği ile
kendi kişisel evreninde bir dünya olarak resmedilmiştir. Her kadın ister
köylü ister kentli olsun biriciktir.
Mitoloji, sanat, göç, kadın
In
industrializing societies, migration from rural to urban areas has
increased along with economic processes. Migration is a displacement
made for the purpose of settlement and is generally rural to urban. In
this process, cities are centers of change that include economic,
social, cultural, political and technical elements. While the Turkish
family structure migrated from the village to the city, took its share
from this process of change. The most important building block of this
process is women. Nowadays, the traditional extended family type is now
replaced by the nuclear family. The woman also undertakes the difficult
task of managing both her husband and children as a bridge between the
father, the head of the family, and the children. In traditional
societies, while the main task of the man is only to bring income to the
household, the woman is responsible for regulating the economy of the
family, balancing the income and expenditure table and maintaining the
house and children. These women, who migrate from villages to cities,
not only strive to adapt to the city, which is a brand new world for
themselves, but also strive to overcome post-migration economic
problems. In addition to the phenomenon of migration created by
industrialization, these financial problems make the tasks of women
difficult. In addition to this, the contradictions between the village
culture that the woman is accustomed to and the urban culture in which
she lives are making her life difficult. In the works of Berna Türemen,
the beauty of the peasant woman and the aesthetic concerns of the urban
woman have been revealed in a single female body. Throughout history,
the understanding of women’s being mother and fertile has been adopted
by societies. This historical understanding, in Berna Türemen's works,
aims to emphasize their power in the bodies of large-scale women. In
addition, women are portrayed as a world in their own personal universe
with fertility and creativity. Every woman, whether peasant or urban, is
unique.
Mythos, art, migration, Woman