Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, vol.2, no.3, pp.201-208, 2020 (Peer-Reviewed Journal)
20. Yüzyılın ikinci yarısından sonra dünyada, ekonomik, kültürel ve sosyal dönüşümler, yüzyılın ilk yıllarına oranla daha hızlı ve karmaşık bir şekil almıştır. Yeni araştırma alanları ortaya çıkmış, bilimler kendi içlerinde bölünmeler yaşamıştır. Aşağı yukarı yirmişer yıllık ömre sahip dönemler halinde toplumsal hayata baskın biçimde etki eden farklı ve beklenmedik faktörler ortaya çıkmaktadır.Bunlar, sosyal ilişkileri, siyasal yönelişleri, gündelik hayat alışkanlıklarını, ötekine yahut kendine, geçmişe yahut bugüne ve geleceğe bakışı, arz-talep dengelerini vb altüst etmekte, yeniden biçimlendirmekte ve aşağı yukarı yirmi yıl sonra bir başka faktörün ortaya çıkışıyla bu süreç, bir başka düzlemde fakat aynı zorlayıcılıkla yeniden başlamaktadır. Yeni dönemin eskisiyle arasındaki farklılıklar, eski dönemin karakteristiklerinin netlikle ortaya konulmasını kolaylaştırmakta, dolayısıyla “eskiyen yirmi yıllık dönemi tanımlamak” retrospektif bir bakışın sonunda adeta kendiliğinden mümkün olmaktadır. Bu tür kaotik dönemlerin adlandırılmasında tarihsel perspektifin kaçınılmaz oluşuna karşın, küreselleşme hakkında en az konuşanlar tarihçilerdir. Sosyologların, uluslararası siyaset uzmanlarının, uluslararası pazar stratejistlerinin, ekonomistlerin, borsacıların, reklamcıların, siyasetçilerin şaşırtıcı bir özgüvenle hakkında konuştukları küreselleşme karşısında, tarihçilerin, “yabancı gibi” davranmakta oldukları gözlenebilir. Esasında, küreselleşme nasıl tanımlanırsa tanımlansın, “bambaşka ve yepyeni” bir olgu değildir. Yalnızca iletişim hız kazanmış, etkileşimin kaçınılmazlığı kabul edilmiş, “ötekiler” görünür olmuş, üretim ve tüketim araçları hem güçlenmiş hem de siyasal otoriteden bağımsızlaşmış, dünya kaynaklarının paylaşımı daha büyük düşmanlıklar doğurur olmuş, temel hak ve özgürlükler daha çok öne çıkmasına karşın daha çok çiğnenir olmuştur. Bu durumda Türk tarihçiliğinin küreselleşme olgusuna kendine özgü bir bakış açısıyla bakabilmesi beklenmektedir. Ancak bu bakışı engelleyen bazı zihniyet sorunları bulunmaktadır. Bu çalışmada, sözkonusu zihniyet sorunları, üç alt başlık altında ele alınmıştır. Bu başlıklar Türk tarihçiliğinde, “belli olayların nedenlerinin, kişilerin tutum yada kişilikleriyle sınırlı tutulması”, “Olguları yüksek nedenlerle açıklama çabası” ve “aşırı basitleştirme” olarak ele alınmıştır.