Çocuk Romatolojisi Pratiğinde Nadir Olgu Örnekleri


Creative Commons License

Küçükali B., Sümer Coşar Ö., Öztürk H., Eğritaş Gürkan Ö., Gezgin Yıldırım D., Sözeri B. (Editör)

Türkiye Klinikleri Yayınevi, Ankara, 2024

  • Yayın Türü: Kitap / Araştırma Kitabı
  • Basım Tarihi: 2024
  • Yayınevi: Türkiye Klinikleri Yayınevi
  • Basıldığı Şehir: Ankara
  • Gazi Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Sistemik lupus eritematozus (SLE) kronik, otoimmün ve multisistemik bir hastalıktır. Hastalığın patofizyolojisinde otoimmüniteye yol açan, immün sistem aktivitesinde geniş çapta bir bozulma ve doku hasarına neden olan inflamasyon bulunmaktadır.1 Cilt, eklem, böbrek, kardiyovasküler sistem, santral sinir sistemi ve gastrointestinal sistem (GİS) tutulumu farklı paternlerde görülebilmektedir. Klinik prezentasyonun bu denli geniş bir yelpazede olmasının nedeninin hastalığın birçok farklı moleküler yolak üzerinden gelişmesi olduğu düşünülmektedir.1 SLE hastalarının %50’ye yakını hastalık sürecinde GİS ile ilişkili semptomlar yaşayabilmektedir.2 Bu bulguların bir kısmı SLE ilişkili gastrointestinal tutulum dışında ilaç yan etkileri veya hastalık sürecinde gelişen patolojilere sekonder gelişebilmektedir.2 SLE’de GİS tutulumunun sıklığı bu nedenle tam bildirilemese de %40 civarında olduğu düşünülmektedir.2 SLE, GİS’in her bölümünü etkileyebilir, ancak en sık oral kaviteyi etkileyen bulgular görülmektedir.2 İnce bağırsak ve kolon etkilenimi ise nadir görülmektedir. İnce bağırsak ve kolon etkilenimi psödoobstrüksiyon veya protein kaybettiren enteropati (PKE) olmak üzere 2 şekilde prezente olabilir.2 Lupus ilişkili protein kaybettiren enteropati [lupus protein-losing enteropathy (LUPLE)] küçük vaka serileri şeklinde tanımlanmış nadiren görülen bir SLE bulgusudur.3 Bu tutulum genellikle erişkin ve kadın cinsiyette şiddetli ödem ve proteinüri olmaksızın saptanan hipoalbuminemi ile karakterizedir.3 Bu nadir tutulum özellikle protein kaybının öncelikle GİS kaynaklı olduğunun gösterilmesi ve ardından diğer sık sebeplerin araştırılmasını gerektirdiğinden, tanı süreci uzun ve zorlu olmaktadır. Bu vaka sunumunda SLE’nin ilk bulgusu olarak PKE ile başvuran bir kız çocuk paylaşarak, çocuk romatologlarının ve çocuk gastroenterologlarının bu ender ve zorlu tutulum hakkında farkındalıklarını artırmayı amaçladık. Olgu Sunumu Yedi yaş 2 aylık kız hasta 8 ay önce başlayan ishal, karın ağrısı ve ayak bileklerinde ödem sebebiyle PKE tanısı alıyor ve PKE etiyolojisinin araştırılması amacıyla başvuruyor. İshali kansız ancak mukuslu ve günde 5-6 defa olacak şekilde başlıyor ve ishaline eş zamanlı başlayan tam lokalize edemediği karın ağrısı eşlik ediyor. Bu şikayetlerin 3 haftayı bulması üzerine yatırıldığı dış merkezde ayak bileklerinde ödem, mide bulantısı kusma ve el parmaklarında hareket ettirememe ve parmak uçlarında kızarıklık gelişiyor. Enfeksiyöz bir mikroorganizma gösterilememesi ve antibiyotik tedavisine yanıtsız olması, ciddi elektrolit imbalansı ve proteinüri olmaksızın gelişen ve albumin infüzyonu gerektiren hipoalbuminemi nedeniyle yapılan endoskopi ve kolonoskopisinde kolonda diffüz aktif kolit saptanıyor ve alınan biyopsi örneklerinin patolojisinde midede ve ince bağırsaklarda villus atrofisi ve kolonda kriptit ve kript apsesi görülüyor ancak granülom gösterilemiyor. İnflamatuar bağırsak hastalığı ön planda düşünülerek hastaya kortikosteroid (KS) ve mesalazin tedavileri başlanıyor ve tam yanıt alınıyor, ancak KS azaltma şeması tanının 3. ayında tamamlanıp, KS tedavisi tamamen kesildikten 2 gün sonra hastanın tekrar ishal ve karın ağrısı başlıyor. Hasta ileri merkez olarak Gazi Üniversitesine yönlendiriliyor. Hastanın patoloji preparatları yeniden değerlendirildiğinde mide, duodenum ve ileumda yaygın lenfoplazmositer infiltrasyon, kolonda aktif kolit ve kriptite ek olarak Batuhan Küçükali1 , Özlem Sümer Coşar2 , Hakan Öztürk2 , Ödül Eğritaş Gürkan2 , Deniz Gezgin Yıldırım1 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Romatoloji, Ankara, Türkiye 2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Gastroenteroloji, Ankara, Türkiye Sistemik Lupus Eritematozusun Nadir Bir Prezentasyonu: Protein Kaybettiren Enteropati Olgu 3 12 saptanıyor ve PKE ön tanısı ile ileri incelemelere başlanıyor. Hastanın fizik muayenesinde; vücut sıcaklığı 36,2 derece, vital bulguları yaşıyla uyumlu, oral mukozada bir adet milimetrik boyutta aftöz lezyon, batın distandü saptanıyor. Hastanın boyu 116 cm (10 p) ve kilosu 21 kg (10-25 p) olarak ölçülüyor. Diğer sistem muayenelerinde patolojik bir bulguya rastlanmıyor. Hastanın detaylı sorgusunda ağzında yılda 5 defa aft çıktığı, iz bırakmadan 7-10 gün içerisinde iyileştiği, son 6 ayda %15 kilo kaybının olduğu ve ayak bileklerinde ağrı ve şişlik olduğu ancak kendiliğinden geçtiği öğreniliyor. Raynaud fenomeni, döküntü, kas güçsüzlüğü, saç dökülmesi olmadığı hastanın ailesi tarafından bildiriliyor. Hastamızın öz geçmişinde 4 yaşında rutin kontroller sırasında saptanan hipotiroidisinin olduğunu ve levotiron tedavisi altında tiroit fonksiyon testlerinin normal sınırlarda seyrettiği ve hipotiroidiye yönelik bulgusunun olmadığı öğreniliyor. Soy geçmişe bakıldığında 2 kardeş olduğu ve ailede annesinde Hashimoto hastalığı olması dışında bilinen hastalık olmadığı bildiriliyor. Hastamızdan, PKE etiyolojisini aydınlatmak amacıyla, enfeksiyöz mikroorganizmalara yönelik seroloji testleri ve kültürler, sağ kalp yetersizliğine neden olabilecek kardiyak patolojileri değerlendirmek için elektrokardiyografi ve ekokardiyografi, hepatik vasküler patolojileri değerlendirmek için portal ve hepatik Doppler ultrasonografi, mezenterik sarkoidoz ve tüberküloz ile sklerozan mezenterit ve retroperitoneal patolojiler açısından kontrastlı batın tomografisi, Whipple hastalığı ve primer intestinal lenfanjiyektazi ve otoimmün enteropati açısından biyopsi materyallerinin patolojik olarak yeniden değerlendirilmesi ile eş zamanlı olarak SLE açısından hastanın değerlendirilmesi planlanıyor. Romatolojik değerlendirmelerin tümü normal sınırlarda saptanırken, hgb 10 g/dL, beyaz küre 9.900/uL, lenfosit sayısı 2.900/uL, direkt coombs pozitif saptanıyor ve periferik yaymasında sferositoz normokromik normositler görülüyor. Antinükleer antikoru (ANA) ince granüler ve yer yer kromozomal boyanma gösteren 1/160 titrede pozitif saptanırken, ANA panelinde antinükleozom antikor ve antiproliferatif hücre nükleer antijeni pozitifliği bulunuyor. Plazma C3 düzeyi 27,2 mg/dL (74-152) saptanırken C4 düzeyi (<0,074 g/L, laboratuvar sınırı: 0,1-0,4) ölçülemeyecek düzeyde düşük saptanıyor. Anti-ds DNA düzeyi ise 296,1 ile yüksek bulunuyor. Eritrosit sedimentasyon hızı 15 mm/st, C-reaktif protein ise 4 mg/L (0-5) olacak şekilde normal sınırlarda görülüyor ve hasta bu bulgular ve laboratuvar sonuçlarıyla EULAR/ ACR 2019 SLE sınıflama kriterlerinden 2 klinik kriter ile 22 puan alıp karşılayarak da desteklenen SLE ve ince bağırsak ve kolon tutulumuyla PKE tanısı alıyor.4 SLE’nin diğer sistem tutulumlarının değerlendirilmesi amacıyla akciğer grafisi, yürüme testi, DLCO ve göz hastalıkları değerlendirmesi ile antifosfolipid antikorlarının taraması planlanıyor. Ek olarak, hastamızın erken yaşta bulgu vermesi, ilk başvurusunda chilblain lezyonları düşündüren parmak uçlarında kızarıklık görülmesi nedeniyle monogenik SLE araştırması amacıyla genetik inceleme de yapılması planlanmıştır ve sonuç beklenmektedir. Hastamıza yüksek protein ve orta zincirli trigliserit içeren diyet, 0,5 mg/kg/gün KS, azatioprin ve hidroksiklorokin tedavileri başlandı. KS tedavisi tedavinin 1. ayından itibaren tedrici azaltıldı. Hastamızın, tedavinin 3. ayındaki kontrolünde herhangi bir şikayeti yoktu ve SLE’ye yönelik laboratuvar değerlerinde düzelme gözlenmişti. Tartışma SLE ilişkili PKE çok nadir ve tanı süreci zorlu bir hastalıktır. Tüm SLE hastaları içerisinde yaklaşık olarak %1-3’ünde görülmektedir.5 Patofizyolojisi tam aydınlatılamamakla birlikte en çok kabul gören hipotezler mezenterik ve intestinal damar vasküliti ile kompleman ve sitokin aracılı vazodilatasyondur.5 Genellikle 30 veya 40’lı yaşlarındaki kadınlarda görülür.3,5 LUPLE hastalarının yarısının ilk başvurusu PKE ile olur.3,5 Klinik bulgular proteinüri olmayan ödem, asit, plevral efüzyon, karın ağrısı, kusma ve ishaldir. Bu bulgular klasik SLE prezentasyonundan farklı olması sebebiyle, ilgili hekimlerin aklına SLE tanısının gelmesini geciktirebilir. Özellikle şiddetli ishale rağmen gaitada kan görülmemesi önemli bir ipucu olabilir.5 SLE tanısından yıllar sonra da LUPLE görülebilir. İlk başvurusu LUPLE olan vakalarda malar döküntü, fotosensitivite, SLE nefriti, lökopeni daha az görülürken, artrit ve hemolitik anemi sıktır.5 Protein kaybının sebebi araştırılırken Tc-99m albumin sintigrafisi veya fekal alfa-1 antitripsin klirens testi ile 13 bağırsaktan kaynaklı bir kaybın olduğunun gösterilmesi tanıya yardımcı olabilir. LUPLE hastalarına sintigrafi çekilmesi durumunda hastaların çoğunda ince bağırsaktan kaynaklı bir protein kaybı olduğu görülür.5 Kolonoskopi ve endoskopi bulguları spesifik olmamakla birlikte, mukozal kalınlaşma, gastrit ve duodenit görülebileceği gibi hastaların %50- 60’ında normal saptanabilir.5 Biyopsi patolojisinde ise sıklıkla inflamatuar hücre infiltrasyonu görülmekle birlikte mukozal ödem ve lenfanjiyektazi görülebilir veya patolojik inceleme tamamen normal sınırlarda saptanabilir.5 Laboratuvar tetkikleri ise klasik SLE bulgularıyla benzerdir, LUPLE’ye spesifik bir antikor yoktur.5 Sonuç olarak, LUPLE tanısında klinik şüphe, laboratuvar bulguları, özellikle protein kaybının diğer sebeplerinin araştırılması ve endoskopi ile kolonoskopi görüntüleri ve biyopsi patoloji sonuçlarının multidisipliner bir şekilde değerlendirilmesi çok önemlidir.