1939 Depreminin Gölgesinde Endüstrileşme Çabaları ve Erzincan’ın Kent Kurgusundaki Etkileri


Keçeci M. U., Boyacıoğlu E., Özkan Yazgan E.

II. MİMARLIK VE ŞEHİRCİLİK SEMPOZYUMU, İstanbul, Türkiye, 16 - 20 Kasım 2020, ss.114-115

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: İstanbul
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.114-115
  • Gazi Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Bildiri, bir deprem kenti olan Erzincan’ın 1939 depremi sonucunda yeniden inşası ve aynı
zaman diliminde başlayan sanayileşme girişimlerinin bu biçimlenme üzerindeki etkilerini ele
almaktadır. Erzincan, sismik bakımdan Türkiye’nin en aktif alanlarından biri üzerinde yer
alması nedeniyle, tarihi süreçte çok defa (945, 964, 967, 1011, 1036, 1045, 1135, 1236, 1268,
1457, 1482, 1583, 1666, 1784, 1887, 1939, 1941, 1967, 1983 ve 1992) depremlerle yıkılmış
hatta bazı depremlerden sonra yer değiştirmiştir. Şiddeti ve verdiği kayıplar bakımından dünya
deprem tarihine geçen en yıkıcı deprem, 27 Aralık 1939’da gerçekleşmiştir. 7.2 şiddetindeki
bu depremle nüfusun yarısından fazlası hayatını kaybederken, kent merkezindeki pek çok bina
yıkılmış ya da ağır hasar görmüştür. Deprem sonrası hayatta kalanların büyük bir kısmı göç
etmiş, yerlerini terk etmek istemeyenler ise kentin dışında oluşturulan çadır kente
yerleştirilmiştir. Depremin hemen ardından, demiryolunun güneyinde yer alan kent tamamen
boşaltılarak “Yasak Kent” ilan edilmiş, kentin yeni bir yerde kurulmasına karar verilmiştir. Yeni
şehir için yer seçimi yapılırken MTA ve jeologlardan oluşan bir heyet oluşturulup Erzincan’a
inceleme için gönderilmiştir. Bu heyetin hazırladığı raporda, yeni şehir için fay hattından uzak
ve su kaynaklarına yakın bir bölge olan ovanın batısı önerilmiş, ancak merkezi yönetim
tarafından bu öneri çeşitli gerekçelerle uygun görülmemiştir. Bu gerekçelerden birisi de seçilen
bölgenin demiryoluna uzak kalmasıdır. Yapılan incelemelerin ardından yeni şehrin, eski şehrin
5,5 km kuzeyine kurulması kabul edilmiştir. 1941 yılında Yüksek Mimar Asım Kömürcüoğlu
tarafından yeni Erzincan şehrinin imar planı hazırlanmıştır.


Kentin yeniden yapılanmasında depremle kesintiye uğrayan gündelik yaşantının devamına
yönelik yaklaşımlara öncelik verilmiştir. Halkın barınma ihtiyacını karşılamak için öncelikle
plansız, geçici yapılardan oluşan “muvakkat (geçici) kent” kurulmuştur. Bu bölgedeki yapılar,
halkın yapı yıkıntılarından elde ettiği malzemelerle, bireysel çabalarla oluşturduğu yapılardan oluşmaktadır.

Muvakkat şehirde inşa edilen bu yapılar ile, kentin plansız gelişiminin önü
açılmıştır. Yeni şehrin inşası ve geçici yerleşimdeki insanların yeni şehre yerleşmeleri uzun
zaman almıştır. 1950’li yıllarda ise Balkan göçmenleri için başka bir yerleşim bölgesi,
“pavyonlar” olarak adlandırılan konut bölgeleri oluşturulmuştur.


Bugün kent, demiryolu hattının sınır oluşturduğu Eski ve Yeni Erzincan olarak adlandırılan iki
farklı bölgeden oluşmaktadır. Eski Kent’den bugüne ulaşan tek yapı, 1938 yılında inşa edilen
ve 1939 depreminde hasar almayan, özgün işlevini günümüzde de sürdüren İstasyon
Binası’dır. “Yeni Kent” ise, az katlı, bahçeli müstakil konutları ile tipik Cumhuriyet Dönemi
Anadolu kenti özelliği taşımaktadır.


Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Anadolu kentlerinin sosyal ekonomik ve fiziksel gelişiminde etkili
olan demiryolu 1938 yılında kente ulaşırken, Erzincan Garı’nın 1939 depreminde hasar
almadan ayakta kalan tek yapı olması, kentin yeni yer seçiminde ve kurgusunda belirleyici bir
rol üstlenmesine neden olmuştur. Depremin yarattığı olumsuz koşullar nedeniyle, kentin diğer
endüstri yapıları, Sümerbank İplik Fabrikası 1949 yılında, Şeker Fabrikası ise 1956 yıllarında
inşa edilebilmiş, kentin endüstrileşme süreci ve yeniden inşası eş zamanlı gerçekleşmiştir. Bu
bağlamda çalışmada, yeni kentin kuruluşu ve endüstrileşme süreci bir arada ele alınarak,
birbiri üzerindeki etkileri irdelenmektedir

Bu kapsamda çalışmanın ilk bölümünde, 1939 depreminin kentin değişimi ve gelişimi
üzerindeki etkileri ele alınmakta, ikinci aşamada ise, endüstrileşme süreci incelenmektedir.
Sonuç olarak, depremle birlikte yıkıma uğrayan ve yer değiştiren bir kentin, endüstrileşme
atılımları ile birlikte nasıl bir gelişim süreci geçirdiği üzerine bir değerlendirmeye yer
verilmektedir.

Bildiri, bir deprem kenti olan Erzincan’ın 1939 depremi sonucunda yeniden inşası ve aynı
zaman diliminde başlayan sanayileşme girişimlerinin bu biçimlenme üzerindeki etkilerini ele
almaktadır. Erzincan, sismik bakımdan Türkiye’nin en aktif alanlarından biri üzerinde yer
alması nedeniyle, tarihi süreçte çok defa (945, 964, 967, 1011, 1036, 1045, 1135, 1236, 1268,
1457, 1482, 1583, 1666, 1784, 1887, 1939, 1941, 1967, 1983 ve 1992) depremlerle yıkılmış
hatta bazı depremlerden sonra yer değiştirmiştir. Şiddeti ve verdiği kayıplar bakımından dünya
deprem tarihine geçen en yıkıcı deprem, 27 Aralık 1939’da gerçekleşmiştir. 7.2 şiddetindeki
bu depremle nüfusun yarısından fazlası hayatını kaybederken, kent merkezindeki pek çok bina
yıkılmış ya da ağır hasar görmüştür. Deprem sonrası hayatta kalanların büyük bir kısmı göç
etmiş, yerlerini terk etmek istemeyenler ise kentin dışında oluşturulan çadır kente
yerleştirilmiştir. Depremin hemen ardından, demiryolunun güneyinde yer alan kent tamamen
boşaltılarak “Yasak Kent” ilan edilmiş, kentin yeni bir yerde kurulmasına karar verilmiştir. Yeni
şehir için yer seçimi yapılırken MTA ve jeologlardan oluşan bir heyet oluşturulup Erzincan’a
inceleme için gönderilmiştir. Bu heyetin hazırladığı raporda, yeni şehir için fay hattından uzak
ve su kaynaklarına yakın bir bölge olan ovanın batısı önerilmiş, ancak merkezi yönetim
tarafından bu öneri çeşitli gerekçelerle uygun görülmemiştir. Bu gerekçelerden birisi de seçilen
bölgenin demiryoluna uzak kalmasıdır. Yapılan incelemelerin ardından yeni şehrin, eski şehrin
5,5 km kuzeyine kurulması kabul edilmiştir. 1941 yılında Yüksek Mimar Asım Kömürcüoğlu
tarafından yeni Erzincan şehrinin imar planı hazırlanmıştır.


Kentin yeniden yapılanmasında depremle kesintiye uğrayan gündelik yaşantının devamına
yönelik yaklaşımlara öncelik verilmiştir. Halkın barınma ihtiyacını karşılamak için öncelikle
plansız, geçici yapılardan oluşan “muvakkat (geçici) kent” kurulmuştur. Bu bölgedeki yapılar,
halkın yapı yıkıntılarından elde ettiği malzemelerle, bireysel çabalarla oluşturduğu yapılardan oluşmaktadır.

Muvakkat şehirde inşa edilen bu yapılar ile, kentin plansız gelişiminin önü
açılmıştır. Yeni şehrin inşası ve geçici yerleşimdeki insanların yeni şehre yerleşmeleri uzun
zaman almıştır. 1950’li yıllarda ise Balkan göçmenleri için başka bir yerleşim bölgesi,
“pavyonlar” olarak adlandırılan konut bölgeleri oluşturulmuştur.


Bugün kent, demiryolu hattının sınır oluşturduğu Eski ve Yeni Erzincan olarak adlandırılan iki
farklı bölgeden oluşmaktadır. Eski Kent’den bugüne ulaşan tek yapı, 1938 yılında inşa edilen
ve 1939 depreminde hasar almayan, özgün işlevini günümüzde de sürdüren İstasyon
Binası’dır. “Yeni Kent” ise, az katlı, bahçeli müstakil konutları ile tipik Cumhuriyet Dönemi
Anadolu kenti özelliği taşımaktadır.


Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Anadolu kentlerinin sosyal ekonomik ve fiziksel gelişiminde etkili
olan demiryolu 1938 yılında kente ulaşırken, Erzincan Garı’nın 1939 depreminde hasar
almadan ayakta kalan tek yapı olması, kentin yeni yer seçiminde ve kurgusunda belirleyici bir
rol üstlenmesine neden olmuştur. Depremin yarattığı olumsuz koşullar nedeniyle, kentin diğer
endüstri yapıları, Sümerbank İplik Fabrikası 1949 yılında, Şeker Fabrikası ise 1956 yıllarında
inşa edilebilmiş, kentin endüstrileşme süreci ve yeniden inşası eş zamanlı gerçekleşmiştir. Bu
bağlamda çalışmada, yeni kentin kuruluşu ve endüstrileşme süreci bir arada ele alınarak,
birbiri üzerindeki etkileri irdelenmektedir

Bu kapsamda çalışmanın ilk bölümünde, 1939 depreminin kentin değişimi ve gelişimi
üzerindeki etkileri ele alınmakta, ikinci aşamada ise, endüstrileşme süreci incelenmektedir.
Sonuç olarak, depremle birlikte yıkıma uğrayan ve yer değiştiren bir kentin, endüstrileşme
atılımları ile birlikte nasıl bir gelişim süreci geçirdiği üzerine bir değerlendirmeye yer
verilmektedir.