PREMENSTRUAL SENDROM: BESLENME İLE İLİŞKİSİ ÜZERİNE DERLEME


Creative Commons License

Adanur Uzunlar E., Gezmen Karadağ M.

Gazi Sağlık Bilimleri Dergisi, vol.9, no.1, pp.41-54, 2024 (Peer-Reviewed Journal)

Abstract

Premenstrüel sendrom (PMS), üreme çağındaki kadınlar arasında en sık görülen rahatsızlıklardan biri olup yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. PMS, menstrual siklusun luteal fazında meydana gelir ve menstruasyon başlangıcından birkaç gün sonra kendiliğinden azalır. PMS'nin karakteristik semptomları arasında fiziksel semptomlar, psikolojik ve davranışsal semptomlar bulunur. Yaygın fiziksel semptomlar arasında göğüslerde hassasiyet, baş ağrıları, kas-iskelet ağrısı, karında şişlik, ekstremitelerde şişme ve ağırlık artışı yer alır. Yaygın psikolojik ve davranışsal semptomlar arasında depresyon, iştahta değişiklikler, yorgunluk veya uyuşukluk, ruh hali değişimleri, sinirlilik, uyku bozuklukları, gerginlik, sosyal izolasyon ve zayıf konsantrasyon bulunur. Genellikle semptomlar hafiftir, ancak kadınların %5-8'i premenstrual disforik bozukluk (PMDD) olarak adlandırılan şiddetli PMS yaşar. Diğer sendromların çoğunda olduğu gibi, PMS de çeşitli genetik ve yaşam tarzı davranışları arasındaki etkileşimin bir sonucudur ve diyet faktörleri bunlar arasında en etkilisi olarak bilinmektedir. Beslenme alışkanlıkları ile birlikte gonadal steroid hormonu ve merkezi sinir sistemi nörotransmitterlerinin etkileşimi PMS gelişimine katkıda bulunuyor gibi görünmektedir. PMS için özellikle farmasötik tedavilerin sınırlı etkinliği ve yan etkiler nedeniyle, diyet gibi önleyici ve değiştirilebilir risk faktörlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca dünya çapında PMS'den etkilenen üreme çağındaki kadınların toplu prevalansı %47,8 olarak bildirilmiştir. Dolayısıyla üreme çağındaki kadınların yaklaşık yarısının bu semptomları yaşadığı düşünüldüğünde PMS, dikkat çekilmesi gereken önemli bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.