SERVĠKS KANSERĠ TARAMA TESTĠ OLARAK KO-TEST YAPILAN HASTALARDA, HPV DNA POZĠTĠFLĠĞĠNĠN HĠSTOPATOLOJĠK SONUÇLARININ RETROSPEKTĠF OLARAK ANALĠZ EDĠLMESĠ


Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2021

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: Dr. Damla SÖNMEZ

Danışman: Anıl Onan

Özet:

Serviks kanseri kadınlarda meme kolon ve akciğer kanserinden sonra en yaygın görülen 4. kanserdir. Bunların da tamamına yakını HPV enfeksiyonuna dayandırılabilir. Gelişmemiş ülkelerde %90‟a yakın ölümcül olan bu kanser progresyonu yavaş olan preinvaziv lezyonlardan gelişmektedir. Bu nedenle latent evresi uzun süren bir hastalıktır. Pap smear‟in rutin taramada kullanıma girmesi, HPV testinin tarama için FDA tarafından onaylanması ve kolposkopik muayenelerin de sürece eklenmesiyle serviks kanseri dünya çapında elimine edilebilir bir malignite konumuna gelmiştir.

Bu retrospektif çalışmada amacımız kliniğimize başvuran, Pap smear ve HPV DNA testi (co-test) yapılan hastalar arasında, HPV DNA pozitif hastaların klinik ve histopatolojik sonuçlarını değerlendirerek, Türkiye istatistiklerine katkıda bulunmak, buna bağlı olarak Türkiye tarama ve tanı programlarına, aşılama programlarına katkı sağlamaktır.

Bu amaçla çalışmamıza Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği‟ne Ocak 2018 ile Aralık 2019 tarihleri arasında başvuran, Pap smear ve HPV DNA test (co-test) yapılan, HPV DNA testi pozitif olan 429 hasta dahil edilmiştir. Elde ettiğimiz verilerde HPV tiplerinin dağılımına baktığımızda HPV DNA tip 16 pozitif olanların grubun %20.0 sini, HPV DNA tip 18 pozitif olanların %8,4 ünü, HPV DNA tip 16 ve HPV DNA diğer yüksek riskli tiplerin birlikte pozitifliği olan hastaların %10,2 sini, HPV DNA diğer yüksek riskli tipler pozitif olanların ise % 61,4 oranla en büyük çoğunluğu oluşturduğu görülmüştür. Sitoloji sonucu LSIL olarak raporlanan hastaların kolposkopik biyopsi

61

sonuçlarının % 56,9 oranında, sitoloji sonucu HSIL olan hastaların kolposkopik biyopsi sonuçlarına bakıldığında ise %32 oranında kronik servisit olduğu görülmüştür. LSIL grubunda maligniteye saptanmazken HSIL grubunda %4 oranında adenokarsinoma in situ, %4 oranında skuamöz h.li karsinom tespit edilmiştir. HPV DNA tip 16 pozitif olan hastaların biyopsi sonuçları değerlendirildiğinde %1,9 oranla adenokarsinoma in situ, %3,9 oranla squamöz h.li karsinom olduğu görülürken, HPV DNA tip 18 pozitif olan hastalarda %5,5 oranla adenokarsinoma in situ olduğu görülmüştür. Ancak bu grupta skuamöz h.li karsinom olan hasta tespit edilmemiştir. Yine aynı şekilde HPV DNA diğer yüksek riskli tipler pozitif grupta da maligniteye rastlanmamıştır.

Bu verilerden de anlaşıldığı gibi serviksten alınan örneklerde düşük ve yüksek onkojenik risk taşıyan HPV DNA‟nın tespiti, bunların Pap smear sonucu ve kolposkopi esnasında alınan biyopsi sonuçları ile harmanlanması serviks kanseri gelişiminin tahmininde veya kanser öncesi değişikliklerin gösterilmesi ile uygun tedavi ve takip protokolünün planlanmasında önem taşımaktadır.

Serviks kanseri ile mücadele için hedeflerimiz; 9-26 yaş grubuna ulaşarak HPV‟ye karşı aşı ile bağışıklamak, sonrasında ise 30-65 yaş grubu kadınların KETEM‟e başvurarak tarama testlerini yaptırmalarını sağlamak olmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Serviks kanseri, Preinvaziv lezyon, HPV DNA test, Pap smear test