Ergenlik çağı çocuklarında yeni bir ağız kokusu tedavi protokolünün mikrobiyolojik olarak incelenmesi


Tezin Türü: Doktora

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2012

Öğrenci: MELİKE GÜZELBEY

Danışman: ALEV ALAÇAM

Özet:

Bu çalışmada sistemik kökenli olmayan ağız kokusu problemi olan çocuklarda tedaviye yönelik yeni bir protokol oluşturulması ve bu protokolün oral mikroflorada hidrojen sülfür üreten bakteriler üzerine etkilerinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Çalışma ağız kokusu şikayeti olan, yaşları 12-16 arasında değişen 40 çocuk hasta üzerinde yürütüldü. Hastalardan kliniğe geldikleri gün, restoratif ve periodontal tedavilerinin bittiği gün ve bir hafta süren tedavi protokolü uygulamasının bittiği gün olmak üzere organoleptik yöntem ve halimetre cihazı kullanılarak ağız kokusu ölçümleri yapıldı ve mikrobiyolojik inceleme için tükürük ve dil pası örnekleri alındı. Tedavi protokolü olarak, klorheksidin glukonat içerikli gargara (Grup I), çinko içeren diş macunu ve sakız (Grup II), klorheksidin glukonat içerikli gargara ile çinko içeren diş macunu ve sakız (Grup III), su gargarası (Grup IV kontrol grubu) ve parafin (Grup V) kullanıldı. Çalışmanın sonuçlarına göre organoleptik koku skorlarıyla halimetrenin bulguları anlamlı benzerlik gösterdi (p<0.001). Ağız kokusu ile plak indeksi (p<0.001), CPITN (p<0.0017) ve dil pası (p<0.001) indeksi arasında anlamlı ilişki tespit edildi. Diş ve diş eti tedavisi ve oral hijyen prosedürleri uygulandıktan ve bir haftalık tedavi protokolü uygulandıktan sonra uçucu sülfür molekülü ve bakteri miktarında azalma gözlendi (p<0.001). Tedavi prosedürü uygulamalarından sonra ağız kokusunda en fazla azalma grup III te gözlendi. Çinkolu ürün kullanımının öncesi ve sonrası tükürük çinko konsantrasyonları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık kaydedildi (p<0,001). Ağız kokusu tedavisinde diş ve diş eti tedavileri ve oral hijyen eğitimi verilmesi, bir haftalık klorheksidin gargara, çinkolu sakız ve diş macunu kullanılmasına hem klinik hem de mikobiyolojik olarak etkin bir tedavi protokolü olduğu belirlendi.