Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık
Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Türkiye
Tezin Onay Tarihi: 2011
Öğrenci: SELDA UZUN
Danışman: NİLSEL İLTER
Özet:Mikozis fungoides en sık görülen kutanöz T hücreli lenfomadır. Etyopatogenezi halen tam olarak bilinmemektedir. Lezyonların karakteristik olarak yavaş progresyon gösteriyor olması MF’nin epidermotropik T hücrelerinin bozuk apoptozis nedeniyle dokuda biriktiği hipotezinin ortaya atılmasına neden olmuştur. Mikozis fungoidesin erken lezyonlarının tanısı oldukça zordur; ve bu dönemdeki lezyonlara tanı koyabilmek için çeşitli histopatolojik kriterler ortaya konmaya çalışılmıştır, yardımcı yöntemler olarak; immünohistokimyasal araştırmalar ve moleküler genetik çalışmalar yapılmıştır. Ancak halen erken ve sınırda lezyonlar için kesin tanı kriterleri oluşturulamamıştır. Biz de çalışmamızda erken dönem MF tanı kriterlerinin geçerliliğinin; hastalığın etyopatogenezinin ve PUVA tedavisinin etki mekanizmasının aydınlatılmasını amaçladık. Çalışmamıza; PUVA tedavisi almış olan 20 MF hastası ile benign inflamatuar dermatozu ( 10 liken planus ve 10 psöriasis vulgaris ) bulunan 20 kontrol grubu hastası dahil edildi. İlk olarak doku kesitleri histopatolojik değerlendirme için rutin hematoksilen eozin boyası ile boyandı ve daha önceden literatürde belirlenmiş olan kriterler doğrultusunda incelendi. Daha sonraki incelemede ise immünhistokimyasal yöntemle CD3, CD4, CD7, CD8, CD20, p53, Bcl-2, FasL ve kaspaz-3 proteinlerinin boyanma dereceleri ve yüzdeleri belirlendi. Tedavi öncesi p53, Bcl-2, FasL ve kaspaz-3 proteinlerinin boyanma dereceleri ve yüzdeleri, hem tedavi sonrası hasta grubu hem de kontrol grubu sonuçları ile karşılaştırıldı. Ayrıca tedavi öncesi hasta grubunda histopatolojik ve immünfenotipik özellikler bu genlerle karşılaştırıldı. Hasta grubunda; histopatolojik olarak olguların %100’ünde epidermotropizm izlendi. CD3(+), CD4(+), CD7(-), CD8(+) ve CD20(+) oranları sırasıyla; %75, %30, %50, %70 ve %20 olarak saptandı. Olgu ve kontrol grubunda hiçbir hastada p53’de pozitif boyanma saptanmadı. Olgu grubunda tedavi öncesi ve tedavi sonrası, Bcl-2 ve FasL boyanma derecesi ve yüzdesi açısından istatiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Olgu grubunda tedavi öncesi ve tedavi sonrası kaspaz-3 boyanma derecesi ve yüzdesi açısından istatiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0.05). Kontrol grubunda Bcl-2 ve FasL boyanma derecesi ve yüzdesi, olgu grubunda tedavi öncesi değerden yüksekti ve bu fark istatiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). Kontrol grubu ile olgu grubunda tedavi öncesi kaspaz-3 boyanma derecesi ve yüzdesi arasında istatiksel olarak anlamlı fark görülmedi (p>0.05). Kaspaz-3 pozitifliği ile histopatolojik ve immünfenotipik özellikler arasında ise bir ilişki saptanmadı (p>0.05). Çalışma sonuçlarımız; erken dönem MF tanısında birden çok histopatolojik paternin izlenebileceğini ve tanıyı desteklemede immünfenotipik özelliklerin kullanılabileceğini göstermekle birlikte; MF hastalarında apoptotik ve antiapoptotik gen ekspresyonunun nadiren izlendiğini ve MF hastalarında PUVA’nın etkisini apoptotik bir gen olan kaspaz-3 üzerinden gösterdiğini düşündürmektedir.