Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık
Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Cerrahi Tıp Bilimleri, Türkiye
Tezin Onay Tarihi: 2024
Tezin Dili: Türkçe
Öğrenci: SERDAR ŞEN
Danışman: Aydın Dalgıç
Özet:
ÖZET
Giriş ve Amaç: Non-sirotik portal hipertansiyon (NCPH), normal veya orta derecede artmış
hepatik ven basınç gradienti ile seyreden, primer olarak vasküler nedenlere dayalı bir
hastalıktır. Ekstrahepatik portal ven obstruksiyonu (EHPVO) non-sirotik portal hipertansiyon
etyolojisinde önemli bir yeresahiptir ve özellikle pediatrik populasyonda %70’e varan
oranlarda idiyopatik olarak görülür.
EHPVO, non-sirotik pediatrik populasyonda klinikte sıklıkla özefagus varis kanaması olarak
presente olmaktadır ve varis kanaması ile beraber görülen en sık klinik presantasyon
hipersplenizmdir. Hipersplenizmin yanısıra bir veya daha fazla klinik semptomun (anemi
nedenli yorgunluk, halsizlik veya gastrointestinal kanama olmaksızın kan transfüzyon ihtiyacı
veya hemoraji, ekimoz, peteşi, epistaksis, diş eti kanamaları gibi kanama diyatezleri ile
tekrarlayan enfeksiyonlar) bir arada olması olarak kabul edilmektedir.
Proksimal splenorenal şant (PSRS) cerrahisinin gastrik varisler nedeniyle kanayan hastalarda
yeniden kanamanın önlenmesi ve hipersplenizmin önlenmesi açısından kabul edilebilir
morbidite ve mortalite oranları ile oldukça etkin bir tedavi yöntemi olabileceği
düşünülmektedir. Proksimal splenorenal şant (PSRS) cerrahisinin hastaların prognozu üzerine
olumlu etkilerinden biri hipersplenizm tablolarında olumlu yönde gelişme görülmesidir.
Bu çalışmada, proksimal splenorenal şant cerrahisi uygulanan hastaların cerrahi uygulaması
sonrasında hipersplenizm durumu ile ilgili klinik parametlerinin değerlendirilmesi
amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Bu araştırmada 2018-2023 yılları arasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde proksimal splenorenal şant cerrahisi uygulanan 25
hastanın kayıtları retrospektif olarak değerlendirilmiş; ameliyat öncesi, ameliyat sonrası 1. ay
ve ameliyat sonrası 1. yıl değerleri ve klinik özellikleri değerlendirilmiştir.
Bulgular: Araştırmaya dahil edilen 25 adet hastaların ortalama yaşı 12.6 (min.6, max.32;
±12.6) olup hastaların 16’sı (%64) erkek; 9’u (% 36) kadın cinsiyettedir.
Hastaların post-op biyokimyasal değerleri incelendiğinde ALT, GGT, ALP, total-direkt ve
indirekt bilirubin değerlerinde ameliyat öncesi dönemdeki değerler ile ameliyat sonrası
değerler arasında anlamlı farklılık mevcuttu.
Hastaların ameliyat öncesi hemoglobin değerleri ile ameliyat sonrası 1. yıl değerleri arasında;;
ameliyat öncesi trombosit değerleri ile ameliyat sonrası 1.yıl trombosit değerleri arasında ve
ameliyat öncesi lökosit değerleri ile ameliyat sonrası 1. yıl lökosit değerleri arasında anlamlı
farklılık mevcuttu. Hastaların tamamında ameliyat sonrası trombositopeni ve lökopeni tablosu
düzelmiş olup 3 (%12) hastada anemi devam etmiştir.
Hastaların hiçbirinde ameliyat sonrası ensefalopati tablosu izlenmemiş olup 4 hastada (%16)
gastroözefageal varis kanamasına bağlı gastrointestinal sistem kanaması izlenmiş;ancak bu
kanamalar transfüzyon ihtiyacı olmayan ve konservatif olarak tedavi edilebilen kanamalar
olmuştur.
Sonuç: Portal sistem basıncının düşürülmesi ile proksimal splenorenal şant, tekrarlayan varis
kanamalarına ve hipersplenizmine tek-adımda çözüm sunan tedavi modalitesi olarak
karşımıza çıkmakta ve kabul edilebilir mortalite ve morbidite oranları ile yaygınlaşmaktadır.
Portal hipertansiyon yönetiminde cerrahinin etkilerinin daha ayrıntılı incelenmesi açısından
geniş tabanlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar kelimeler: portal hipertansiyon, hipersplenizm, proksimal splenorenal şant