Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık
Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Türkiye
Tezin Onay Tarihi: 2012
Öğrenci: ABDULLAH YILDIZ
Danışman: BEHÇET COŞAR
Özet:Alkol bağımlılığı önemli bir psikiyatrik sorun olduğu gibi, önemli halk sağlığı sorunlarından biri haline gelmiştir. Alkol kullanımı sadece kullanan bireyi değil, aileyi ve toplumu derinden etkilediğinden fiziksel ve ruhsal sorunların yanında birçok sosyal, hukuki ve ekonomik soruna da yol açmaktadır. Bağımlılığa neyin sebep olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte multifaktöriyel etkenlerden bahsedilebilir, bunlar içerisinde de kişilik özelliklerinin etkisinden, kişinin tutumlarından bahsedilebilir. Bu araştırmada Alkol Bağımlılığı ile Tip D kişilik arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya alkol bağımlılığı tanı ölçütlerini karşılayan 69 hasta ve 58 psikiyatrik yönden sağlam birey alınmış, değerlendirmeler; DS 14 ölçeği, Hastane Ansiyete ve Depresyon Ölçeği (HADÖ), SAD PERSONS Ölçeği, Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği, Mizaç ve Karakter envanteri (MKE) aracılığıyla yapılmıştır, ayrıca hasta grubuna hastalığa verdikleri anlam açısından Hastalığı Algılama (lipowski) Ölçeği uygulanmıştır. Çalışmaya alınan bireyler sosyodemografik özellikler açısından incelendiğinde, cinsiyet açısından alkol bağımlıları grubunda anlamlı şekilde erkek hastaların kadın hastalardan daha fazla olduğu, medeni durum açısından değerlendirme yapıldığında özellikle alkol bağımlılığı grubunda boşanma oranlarının belirgin şekilde yüksek olduğu, kronik hastalıklar yönünden incelendiğinde, kronik hastalık sıklığının alkol bağımlılığında daha fazla olduğu görülmüştür. Alkol bağımlılığı hastalarının bağımlıklık özellikleri değerlendirilmiştir; alkole ortalama başlama yaşı ortalama 19 olarak bulunmuştur, alkol bağımlılığı olan hastalarda ailede bağımlılık öyküsü ve ailede psikiyatrik hastalık öyküsü anlamlı olarak yüksek çıkmıştır. Gruplar Mizaç ve Karakter Envanteri açısından gözden geçirildiğinde alkol bağımlıları kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, hasta grupları yenilik arayışı ve zarardan kaçınma alt ölçeklerinde kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek puan alırken, kendi kendini yönetme ve sebat etme alt ölçeğinde anlamlı derecede düşük olarak değerlendirilmiştir. Tip D kişilik özellikleri açısından bakıldığında alkol bağımlılığı ve kontrol grubu arasında anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır. Buna göre alkol bağımlılığı grubunda yer alan bireyler, kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha fazla Tip D kişilik özellikleri göstermiştir. Alkol bağımlılığı grubunda kontrol grubundaki bireylere göre anlamlı olarak daha fazla intihar riski görülmüştür, ayrıca Tip D Kişilik Ölçek puanları ile intihar riski puanları arasında da pozitif yönde anlamlı ilişki vardır. Alkol bağımlılığı hastalarında kontrol grubundaki bireylere göre anlamlı olarak daha fazla anksiyeteli ve depresiftir, ek olarak alkol bağımlısı hastalarda Tip D kişilik özellikleri arttıkça, anksiyete ve depresif belirtilerin de arttığı görülmektedir. Algılanan sosyal destek ve türleri (aile, arkadaş ve özel kişi) açısından ise gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Tip D Kişilik özellikleri ile mizaç ve karakter envanterinin alt testlerinden Zarardan Kaçınma alt test puanları ile pozitif yönde, Kendi Kendini Yönetme ve İşbirliği Yapma negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur, Tip D Kişilik Ölçek puanları ile intihar riski, anksiyete ve depresyon puanları arasında da pozitif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. Ayrıca sadece hasta grubuna uygulanan Hastalığı Algılama (lipowski) Ölçeği ile hastaların hastalığa verdikleri anlam ile tedavi süreci hakkındaki fikirleri değerlendirilmiştir, daha çok kontrolü doktora bırakmak şeklinde fikir beyan ettikleri görülmüştür. Sonuç olarak; kişilik özelliklerinin, kişinin alkol veya madde kullanımını etkileyen özelliklerden biri olduğu söylenebilir. Bu durumda da kişilerin daha iyi tanınması tedavi sürecine katkıda bulunabilir. Alkol bağımlılığında tedavinin yanında, baş etme tutumları ve kişilik özelliklerini değiştirmeye yönelik psikoterapotik müdahaleler, hastalığın tedavi sürecini olumlu yönde etkileyebilir. Sadece hastalar değil, bu konuda risk altında olan bireylerin saptanması da erken önlemler almayı kolaylaştırarak ve koruyucu sağlık hizmetlerine katkı sağlayabilir.