Psikotik Bozuklukta Çevresel Risk Faktörlerinin Sosyal Biliş İle Olası İlişkisi


Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2021

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: Dr. Saba ÇİÇEK

Danışman: RUKİYE FİLİZ KARADAĞ

Özet:

Psikotik bozukluklar işlevsellikte bozulma ile seyreden heterojen bir hastalık grubudur. Yapılan çalışmalarda çeşitli çevresel risk faktörleri ile psikotik bozuklukların gelişimi arasında ilişki olduğu gösterilmiştir. Birçok psikiyatrik hastalık gibi psikotik bozukluklarda da sosyal biliş bozukluğu görülmektedir. Sosyal bilişsel bozulman hastalığın başlangıcı ve seyrini etkilemektedir. Fakat bu hastalarda çevresel risk faktörleri ile sosyal biliş arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalar kısıtlıdır. Çalışmamızda şizofreni tanılı hastalarda çevresel risk faktörlerinin sosyal bilişsel performans ile iliĢkisini araştırdık. Bu amaçla 54 şizofreni tanısı alan hasta ve 37 sağlıklı kontrol çalışmamıza dahil edilmiştir. Çalışmamıza dahil edilen hasta grubuna SDVF, PANNS, CġDÖ, DEZİKÖ, GZOT, CTQ ve uygulanmıştır. Çalışmamıza dahil edilen kontrol grubuna SDVF, DEZĠKÖ, GZOT ve CTQ uygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda hasta grubu ve sağlıklı kontrol grubunda yaş, cinsiyet, eğitim süresi açısından anlamlı fark bulunmamıştır. Hasta grubunda kontrol grubuna göre CTQ-Duygusal istismar, CTQ-Cinsel istismar, CTQ-Fiziksel ihmal ve CTQ toplam puanları daha yüksek bulunmuştur. Hasta grubu kontrol grubuna göre DEZİKÖ-toplam, DEZİKÖ-Birinci Derece Yanlış İnanç, DEZiKÖ-ikinci Derece Yanlış inanç, DEZİKÖ-Empatik Anlayış ve GZOT puanları açısından daha kötü performans göstermiştir. Hasta ve kontrol grubunda cinsiyete göre sosyal biliş testlerinde fark bulunmamıştır. Hastalarda PANSS negatif alt ölçek puanı ile DEZİKÖ-Empatik anlayış ölçek puanı ile negatif yönde 104 anlamlı ilişki bulunmuştur. Hastalarda PANSS Pozitif Belirtiler ölçek puanı ile CTQ-Fiziksel istismar puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur. Hasta grubunda artan yaş ile DEZİKÖ toplam, DEZİKÖ-ironi Kavrama ve DEZĠKÖ-Metafor Kavrama puanları arasında negatif yönde ilişki olduğu bulunmuştur. Hasta grubunda yaş ile CTQ-Duygusal ihmal ve CTQ toplam puanları arasında pozitif yönde ilişki olduğu bulunmuştur. Hasta grubunda eğitim süresi ile GZOT, DEZĠKÖ-Toplam ve DEZİKÖ-İkinci Derece Yanlış inanç puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur. Kontrol grubunda eğitim yılı ile DEZĠKÖ-Metafor puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir iliĢki olduğu bulunmuştur. Hastalarda doğum mevsimi, esrar/sigara kullanımı ve doğum komplikasyonları açısından bu risk faktörlerine sahip olup olmamanın GZOT ve DEZİKÖ testleriyle anlamlı ilişkisi bulunmamıştır. şehir yaşamı ile GZOT puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Çalışmamızdaki bulgulara göre doğumda baba yaşı 35 ve üstü olanlar daha düşük DEZİKÖ-Pot Kırmayı Kavrama alt puanları elde etmiştir. Hasta grubunda CTQ-Fiziksel ihmal puanları ile DEZİKÖ-Empatik Anlayış ve DEZİKÖ-Pot Kırmayı Kavrama puanları arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur. Kontrol grubunda ise CTQ- Fiziksel ihmal puanları ile DEZİKÖ-İroni Kavrama puanları arasında ise negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur. Çoklu karşılaştırma analizlerindeki sonuçlara göre GZOT, DEZĠKÖ-toplam, DEZĠKÖ- Birinci Derece Yanlış inanç ve DEZĠKÖ- ikinci Derece Yanlış inanç puanları açısından gruplar arasında anlamlı fark bulunmuştur. Yapılan post 105 hoc analizler sonucunda GZOT, DEZĠKÖ-Birinci Derece Yanlış inanç ve DEZĠKÖ- ikinci Derece Yanlış inanç testlerinde hasta ve kontrol grubu arasında travma yaşantısı olmasından bağımsız olarak farklılık bulunmaktadır. DEZĠKÖ-Toplam puanlarında ise kontrol grubu sadece travması olan hasta grubuna göre daha iyi performans sergilemiştir. Bulgularımıza göre hastalar kontrollerden daha kötü sosyal biliş performansına sahiptir. Çocukluk çağı travmasının varlığı, ileri baba yaşı, kırsal doğum gibi faktörler hastaların sosyal biliş performansını etkilemektedir. Elde ettiğimiz verilerin büyük örneklemli çalışmalarla yeniden araştırılması gerekmektedir.