Mültipl myelom hastalarında hematopoetik kök hücre nakli sonrası ilerleme ve yinelemeyi göstermede idrar immunfiksasyon elektroforezinin yeri


Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2014

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: Muhammed Erkam Sencar

Danışman: RAUF HAZNEDAR

Özet:

Mültipl myelom tanısı serum ve/veya idrarda bulunan monoklonal immunoglobulini tespit etmeye dayanmaktadır. 2000'li yılların başına kadar; MG'yi tespit etmek için kullanılan serolojik testleri serum ve idrar PE testi ve serum ve idrar İFE testi oluşturmuştur. 2001 yılında nicel SSHZ ölçümü mümkün olmuştur. SSHZ ölçümünün mümkün olmasıyla MG'leri tespit etmede kullanılan laboratuvar testlerinin tanısal hassasiyeti oldukça artmıştır. MM hastalarınının %95'inden fazlasının serumunda SHZ gösterilmiştir. Hastaların %50'sinden fazlasının MM tanısı aldığında azalmış kreatinin klerensine sahip olduğuna ve yaklaşık %20 hastanın ise hastalığın seyrinde böbrek yetmezliğine ilerlediği gösterilmiştir. Dolayısıyla idrardaki BJ proteini serumla korele olmamaktadır ve hastalık aktivitesini yeterince gösterememektedir. Sonuç olarak SSHZ düzeyinin çalışılmaya başlanması idrar çalışmalarının tanı algoritmasındaki yerinin sorgulanmasına sebep olmuştur. SSHZ testinin idrar İFE testinden her durumda daha duyarlı olduğu ve idrarda proteinürisi olmayan hastada tanısal algoritmadan idrar İFE testini çıkarmanın tanısal hassasiyette minimal kayıp yaptığını destekleyen çok sayıda çalışma yapılmıştır. Çalışmaya MM tanısı almış ve OKHN/AKHN yapılmış ve nakil sonrası belli zamanlarda nüks olan; 49 erkek, 29 kadın; toplam 78 hasta alındı. Hastaların yaş aralığı 26 ile 66 arasında olup ortanca yaş 55'dir. Tanı anı SSHZ düzeyleri çalışılmış 30 hastadan sadece 2'sinin SSHZ oranı normal olarak bulunmuştur. 28 hastanın (%93.4) SSHZ oranı ise anormal olarak saptanmıştır. Tanı anı idrar İFE testi ve SSHZ düzeyleri birlikte çalışılmış hastalardan; idrar İFE testinde monoklonal protein tespit edilen hastaların tamamında SSHZ oranı anormal olarak bulunmuştur. Tanı anı %94.4 tanı koyma oranı ile serum İFE testinin, tanı koyma oranı en yüksek test olduğu tespit edilmiştir. Tanı anı SPE, Serum İFE ve SSHZ ölçümününden oluşan test kombinasyonunu ile hastaların %97.2'sine tanı konmuştur. Bu test kombinasyonuna İdrar İFE testini ekleyince ek olarak 2 hastaya daha tanı konabilmiştir. Yapılan çalışmada nüks anı hastalara SPEP+serum İFE+SSHZ düzeyleri birlikte çalışılırsa hastaların %95'ine nüks tanısı konulurken, bu testlere idrar İFE testini ekleyince ek olarak kimseye nüks tanısı konamamıştır. Sonuç olarak çalışmamızda idrar İFE testini bu 3'lü test kombinasyonuna eklemenin tanısal duyarlılığı artırmadığı ortaya çıkmıştır. Nüks anı idrar İFE testi pozitif olan hastalar incelenirse bu hastalardan sadece birinin SSHZ oranı normal bulunmuştur. Bu hastanın SSHZ düzeyleri artmasına karşın SSHZ oranı normal sınırlar içersinde kalmıştır. Ayrıca bu hastanın nüks anı serum İFE testi ve SPEP testinde monoklonal protein saptanmıştır. Sonuç olarak, çalışmamıza göre, ilerleme ve yinelemenin anlaşılmasında, hastaların izlemlerinde; 24 saatlik idrarda yeni proteinürisi saptanan, protein miktarında artış olan, veya klinik olarak nüks bulgusu olup diğer serolojik testlerle kanıtlanamayan hastalar dışındaki hastalara rutin olarak idrar İFE testinin yapılması anlam taşımamaktadır.