Kapalı konut yerleşkelerinin Antalya kenti örneğinde incelenmesi


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2016

Öğrenci: AYŞE YILDIRIM

Danışman: ESİN BOYACIOĞLU

Özet:

Kentlerin karmaşık, yoğun ve heterojen yapısından rahatsızlık duyan ve kendini bu ortamdan izole etmek isteyen varsıl kesimin farklı konut arayışları, kentlerde kapalı konut yerleşkelerinin oluşumunu tetiklemiştir. Kapalı konut yerleşkeleri sosyo-mekânsal ayrışmalara, kent toprağının parçalanmasına ve belli gelir gruplarının bu parçalanmadan fayda sağlayıp diğerlerinin bu alanları kullanamamasına, kentin içinde ayrışmış adacıklar oluşmasına neden olmaktadır. Bu yerleşkeler ideal ev ve ideal yaşamın bir arada sunulduğu ve pazarlandığı benzer bir kurgu çerçevesinde şekillendiği prestij, statü, seçkinlik gibi kavramlar üzerinden yaşam biçimlerini tanımlayan birer tüketim nesnesi halinde sunulmaktadır. Bu çalışmada, kentteki sayıları, kapladıkları alan ve sahip oldukları nüfus göz önüne alındığında belli bir yaşam biçimi ve kent ile kurulan sınırlı/sorunlu ilişki üzerine kurgulanmış olan bu yerleşkeler araştırılmaya değer görülmüştür. Bunun için Antalya kenti çalışma alanı olarak belirlenmiştir. 1980 yılında Türkiye'nin birçok kentinde varsıl kesime yönelik inşa edilmeye başlanan kapalı konut yerleşkelerinin örnekleri, aynı yıllarda Antalya'da da görülmeye başlanmış ve günümüzde büyük bir alana yayılmıştır. Bu çalışmada, Antalya'daki kapalı konut yerleşkelerinin oluşum süreci incelenmiş, mevcut örnekler araştırılmış, bu yerleşkelerin ortak özellikleri, kullanıcılar açısından tercih nedenleri ve bulunduğu kenti ve kentte yaşayan insanlara oluşturduğu/oluşturacağı olumlu ve olumsuz etkiler tespit edilmiştir. Neticede, ekononmik kazanç sağlamak için yapılan ve varsıl kesimin tercih ettiği, kapalı konut yerleşkeler bireyleri avantajlı-dezavantajlı olarak ayrıştırmaktadır. Kapalı konut yerleşkelerinin sebep olduğu sınıfsal ayırımın Antalya kentinin biçimlenmesinde etkili olduğu gözlemlenmiştir. Bu durum, kentsel bütünlük ve toplumsal birliktelik açısından olumlu bir durum değildir. Kentin hem fiziksel hem de toplumsal yapısında bozulmalara yol açan bu durumun önümüzdeki yıllarda kaygı verici sonuçlara yol açacağı görülmektedir.