Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık
Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Türkiye
Tezin Onay Tarihi: 2012
Öğrenci: BAHAR BÜYÜKKARAGÖZ
Danışman: SEVCAN AZİME BAKKALOĞLU EZGÜ
Özet:Bu çalısma RTX yapılan çocuklarda büyüme ve kemik metabolizması üzerine etkisi olan faktörlerin ve kemik belirteçlerinin degerlendirilmesi amacıyla 5-21 yas arasındaki 33 hasta ve 32 kontrol olguda gerçeklestirildi. Hastalarda pre-RTX dönemde en sık KBH nedeni VUR ve beraberinde YE (%30) idi. Pre- RTX KBH süresi 51.2±31.6 ay iken, RTX yapılma yası 12.7±2.5 yıl olarak bulundu. Hastaların RTX döneminde yaklasık %40 ında VA nın, yarısında ise boy uzunlugunun -2SD altında (<3p) oldugu görüldü. Post-RTX izlem süresi ortalama 45.9±30.9 ay olup, bu dönemde hastaların %18 inin (n=6) sadece CsA, %61 inin (n=20) sadece takrolimus aldıgı belirlendi. Bu dönemde kümülatif CS dozlarının post-RTX geçen süre uzadıkça, giderek azaltılarak düsük doz gün asırı uygulamaya geçilmesi nedeniyle göreceli olarak azaldıgı saptandı. Hastaların pre-RTX ve çalısma anı KMD z skorları arasında fark saptanmazken (p>0.05), her iki dönemde de KMD değerleri kontrol grubundan anlamlı düsüktü (p<0.001). Hastalarda post-RTX izlemde en düsük KMD skorlarının altıncı ayda saptandıgı, en iyi KMD skorlarına ise dördüncü yılda ulaşıldığı görüldü. Bununla beraber, hastalarımızda pre-RTX ve post-RTX dönemde hiçbir olguda kırık saptanmadı. Hastaların boy uzama hızlarının post-RTX ilk altı ayda en az oldugu, ikinci yıla dek giderek arttıgı ve besinci yıldan sonra ise en az düzeye indigi gözlendi. Post-RTX dönemde olguların %27 sinde (n=9) en az bir akut rejeksiyon (AR) atagı oldugu ve çalısma anına gelindiginde olguların %68 inde (n=22) graft disfonksiyonu oldugu görüldü. Çalısma anında hasta ve kontrol grubu arasında PTH ve 1,25 (OH)2 vitamin D açısından fark saptanmazken (p>0.05), 25 (OH) vitamin D nin hasta grubunda daha yüksek oldugu görüldü (p<0.001) ve bunun hastalara verilen vitamin D destegiyle iliskili oldugu düşünüldü Hastaların serum OPG düzeyi kontrol grubuna göre anlamlı yüksekti (p<0.001) ve bu durumun çogu hastada mevcut olan KBH sürecinin kemik üzerindeki olumsuz etkilerini kompanse etmeye yönelik oldugu düsünüldü. Hasta grubunun RANK-L düzeyi kontrollere göre düsük olmakla beraber her iki grup arasında fark saptanmadı (p>0.05). Hasta grubunda FGF-23 düzeyi kontrol grubuna göre yüksekti ve arada sınırda istatistiksel fark saptandı (p=0.054). Çalısma anına gelindiginde olguların %12 sinde (n=4) boy SDS sinin pozitif yönde degistigi, %24 ünde (n=8) ise halen -2.0 ın altında oldugu ve kontrollere göre hala anlamlı düşük oldugu görüldü (p<0.001). Hasta grubunda pre-RTX ortalama VK degeri post-RTX döneme ve kontrol grubuna göre anlamlı düsükken (her ikisi için de p<0.001), çalısma döneminde hasta ve kontrol grupları arasında VK açısından fark bulunmadı (p>0.05). Çalısmamızda OPG ile kümülatif CS dozları arasında pozitif ve KMD z skorları arasında negatif korelasyon saptandı. Post-RTX ikinci yıldan itibaren kümülatif CS dozları ile ikinci yıl ve sonrasındaki KMD degerleri arasında negatif korelasyon saptandı. Post-RTX boy SDS degerleri ile post-RTX tüm dönemlerdeki kümülatif CS tedavisi arasında güçlü negatif korelasyon vardı. Dolayısıyla CS tedavisinin basarılı RTX e ragmen belirgin büyüme geriline yol açtıgı, OPG nin ise özellikle KMD üzerinde belirleyici oldugu görüldü. Sonuç olarak bu konu ile ilgili daha genis hasta sayısını içeren çalısmalara ihtiyaç duyulsa da, hastalarımızda KBH tanısından itibaren erken dönemde RTX yapılmasının, post-RTX dönemde ise CS tedavisinin mümkün oldugunca düsük dozlarda tutulmasının büyüme ve kemik metabolizması üzerinde koruyucu olacagı düsünüldü.