Kronik ürtikerli hastaların demografik ve klinik özellikleri ile dermatoskopik ve laboratuvar bulgularının değerlendirilmesi


Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2010

Öğrenci: ÜMMÜHAN ŞEKER

Danışman: ESRA ADIŞEN

Özet:

Kronik ürtiker, nispeten sık görülen, altı haftadan uzun süren, tekrarlayıcı ürtikeryal plak ve/veya anjioödem ile karakterize bir hastalıktır. Hastalığın etyopatogenezinde ve tetiklenmesinde rolü olan faktörlerin tespiti ve uzaklaştırılması küratif olduğu için en ideal tedavi yaklaşımı olmakla birlikte, KÜ’lü olguların %80’den fazlasında spesifik bir tetikleyici faktör tespit edilememektedir. Kronik ürtikerli hastalarda rutin ve tarama esasına dayanan tetkiklerin yapılması yerine tetkiklerin anamnez ve fizik muayene bulguları doğrultusunda planlanması önerilmekte ancak hasta beklentisi ya da altta yatan daha ciddi bir hastalığın tanısının atlanması endişesiyle ayrıntılı laboratuvar testleri uygulanmaya devam edilmektedir. Ürtikeryal vaskülit, tekrarlayan ürtiker atakları ile seyreden lökositoklastik vaskülit histopatolojisine sahip bir klinikopatolojik antitedir. Etyoloji ve tedavisindeki farklılık, basit ürtikerden ayrımını önemli ve gerekli kılmaktadır. Son yıllarda ÜV’nin basit ürtikerden ayrımında dermatoskopinin tarama testi olarak kullanımı gündeme gelmiştir. Çalışmamızda, dermatoskopinin basit ürtiker ve ÜV ayrımındaki rolünü belirlemenin yanı sıra, KÜ’ye neden olan faktörlerin tespitinde anamnez, klinik bulgular ve rutin olarak yapılan laboratuvar tetkiklerinin yeterliliğini ve gerekliliğini değerlendirmek amaçlanmıştır. Çalışmaya 6 haftadan uzun süre ürtikeryal semptom tarifleyen 52 erişkin hasta dahil edilmiştir. Tüm hastalar detaylı anamnezleri alınarak, klinik özellikleri, fizik muayene ve laboratuvar bulguları açısından, FÜ, kolinerjik ürtiker ve ÜEA tanılı hastalar haricindeki 30 hasta ise dermatoskopi bulguları açısından değerlendirilmiştir. Çalışmamızda basit ürtiker ve ÜV’li olguların dermatoskopik özelliklerinin dağılımı yönünden istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir. Bu bulgu, basit ürtiker ve ÜV ayrımında dermatoskopinin rutin kullanımda yarar sağlamayacağını düşündürmektedir. Çalışmamızda rutin araştırmaların sonunda elde edilen anormal değerlerin sıklıkla rastlantısal olarak saptandığı ve ürtiker kliniği ile ilişkili olmadığı gözlenmiş olup, bu bulgumuz KÜ hastalarında gerçekleştirilecek tanısal çalışmaların anamnez ve fizik muayene tarafından elde edilmiş bulgulara dayanılarak seçilmesi gerektiğine işaret etmektedir.