Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık
Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Türkiye
Tezin Onay Tarihi: 2020
Tezin Dili: Türkçe
Öğrenci: OĞULCAN BOZ
Danışman: NAZAN GÜNEL
Özet:Meme kanseri kadın sağlığını tehdit eden en önemli sorunlardan biridir. Tedavi seçeneklerindeki gelişmeler sayesinde insidansı giderek artmakla beraber, mortalitesinde olumlu gelişmeler kaydedilmiştir. Üçlü negatif meme kanseri (ÜNMK) diğer meme kanserlerine oranla daha genç yaşta ortaya çıkmakta, daha agresif seyretmektedir. Bu kanser türüne etkili yeterince tedavi seçeneği bulunmamaktadır. Meme kanseri tedavisinde, immün kontrol noktalarının hedef alınması konusunda yükselen umutlar bulunmaktadır. T hücre immüngloblin ve müsin içeren protein-3 (TIM-3) immün kontrol noktası molekülüdür, T hücreleri üzerinde bulunur. T hücre anerjisinden sorumludur, bu yolla karsinogenezde rolü olduğu düşünülmektedir. Çalışmamızda ÜNMK vakalarında TIM-3 ifadelenmesi ve bunun klinikopatolojik verilerle ilişkisinin gösterilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya ÜNMK tipinde 50 hasta dahil edilmiştir. İmmünhistokimyasal olarak parafin bloklu preparatlarda TIM-3 ekspresyonu değerlendirilmiştir. Ekspresyon yüzdeleri ve skorları, kilinikopatolojik veriler ve sağkalım verileri ile karşılaştırılmıştır. 95 50 hastanın 28‘inde (%56) tümöral veya stromal TIM-3 ekspresyonu pozitif bulunmuştur. 18 vakada (%36) tümöral ve 27 vakada (%54) stromal ekspresyon saptanmıştır. Tümöral TIM-3 ekspresyonu ile daha düşük N evresi ilişkili bulunmuştur. Diğer klinikopatolojik verilerle TIM-3 ekspresyonu arasında ilişki saptanmamıştır. Toplam TIM-3 ekspresyonu ve yüksek tümöral TIM-3 ekspresyonu ile daha kısa toplam sağkalım (OS) arasında istatistiksel olarak anlamlı olmaya eğilimli bir ilişki saptanmıştır. Stromal TIM-3 ekspresyon yüksekliği ile daha kısa OS arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur. Stromal TIM-3 ekspresyonunun sağkalımı öngörmede bağımsız bir faktör olduğu istatistiksel olarak gösterilememiştir. Çalışmamızda TIM-3 ekspresyonunun ÜNMK‘de, pN evresi dışındaki klinikopatolojik ve prognostik faktörlerle ilişkisi bulunamasa da toplam sağkalım açısından negatif bir prognostik belirteç olabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Daha güçlü istatistiksel kanıtlar için daha büyük vaka gruplarıyla çalışmalar yapılması gerekmektedir.