Mide Kanserinde R0 Rezeksiyon Yapılan Hastalarda Upa, Upar Ve Pai-1 İn Prognoz Ve Sağkalım Üzerine Etkisinin Araştırılması


Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Gazi Üniversitesi, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2016

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: Mahir Nasirov

Danışman: NUSRET AKYÜREK

Özet:

Giriş: Mide kanseri hala kötü prognozlu ve yüksek mortalite oranlı bir hastalık olarak varlığını sürdürmektedir. Mide kanserli hastaların prognozu, invazyon genişliği ve kanser hücrelerinin metastazının varlığı ile doğrudan ilişkilidir. İnvazyon ve metastaz, proteoliz ve ekstraselüler matrikse (ECM) adezyonu beraberinde getirir. Mide kanserini değerlendirmede hem kanda hem de dokuda bir sıra marker kullanılmaktadır. Bu markerler özellikle tedavi sonrası prognozu belirlemede önemli olmakla beraber çoğu zaman yetersiz kalmaktadırlar. Bunun için hastaların takip ve tedavisinde yeni markerlere ihtiyaç duyulmaktadır. Ürokinaz plazminojen sistemi özellikle metastaz, kötü prognoz ve yüksek mortalite ile beraber seyreden primer tümörlerin uzak organlara yayılım süreci ile ilişkilidir. Materyal ve Metod: Ocak 2010 ve Temuz 2015 tarihleri arasında GÜTF Genel Cerrahi Anabilim Dalında R0 rezeksiyon yapılan 66 Mide kanserli hasta değerlendirildi. Bu hastaların parafin bloklarından kesit alınarak immunhistokimyasal boyama yöntemi kullanılarak uPA , uPAR ve PAI-1 değerlendirildi. Bu markerlerin sağkalım, prognoz üzerine etkisine bakıldı ve tümörün klinikopatalojik özellikleri ile karşılaştırıldı. Bulgular: Genel sağkalım üzerine markerlerin çoklu değişkenli etkileri değerlendirildiğinde bu markerlerin yüksek düzeyde izlenmesi kötü prognozla ilişkili olmasına ragmen bizim çalışmada istatiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır. Tümörün klinikopatalojik özellikleri ile karşılaştırma yapıldığında T evresine göre uPA pozitifliğinde istatistiksel olarak anlamlı fark görülmüştür. (p<0,001) Anjiyolenfatik invazyon saptananlarda uPA pozitifliği daha sık görülmekteydi (p=0,044). Evreye göre uPA pozitifliğinde istatistiksel olarak anlamlı fark mevcuttur. (p=0,007), D1 diseksiyonu yapılanlara göre D2 diseksiyonu yapılanlarda uPA daha sık boyanmaktaydı (p=0,020). Diğer klinik değişkenler ile uPA değerlerinin yüksek olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemiştir (p>0,05). uPAR pozitifliği N0 olan olgulara göre N+ olan olgularda anlamlı bulunmuştur (p=0,034). Diğer klinik değişkenler ile uPAR değerlerinin yüksek olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemiştir (p>0,05). PAI-1 değerlerinin yüksek bulunmasına rağmen söz konusu klinik değişkenler ile PAI-1 boyanması arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemiştir (p>0,05). Sonuçlar: Bu çalışmada dokuda immunhistokimyasal boyama ile uPA, uPAR ve PAİ-1 değerleri yüksek bulunmasına rağmen yapılan istatiksel değerlendirme sonucunda uPA, uPAR ve PAİ-1 in sağkalım ve prognoz üzerine etkileri istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Yapılan değerlendirmelerde uPA, uPAR ve PAİ-1 tümörün klinikopatalojik özellikleri ile ilişkileri mevcut olup bir çok literatür bilgisi ile uyumlu olmaktadır ki tedavinin planlanmasında ve şekillendirilmesinde bunların beraber değerlendirilmesi mümkün olabilmektedir. Bu markerlerin kliniğe girmesi ve rutin olarak kullanılabilmesi için daha fazla hastanın dahil olduğu randomize kontrollü multidisipliner çalışmalara ihtiyaç vardır.